Ana içeriğe atla

Efsane Olmanın Yolu

Ali Bardakoğlu, bir dönem Diyanet İşleri Başkanı olarak görev yaptı. Bir dönem daha uzatalım teklifine "Yapılması gerekenleri dönemimde yaptım. Bir dönem daha bu görevimi yaparsam, kendimi tekrar olur" diyerek uzatma teklifini kabul etmedi.

Mehmet Görmez, Ali Bardakoğlu’nun ardından DİB’e başkan oldu. Başarılı bir dönemin ardından ikinci uzatması bitmeden emekliliğini isteyerek başkanlığı bıraktı.

Ferruh Bozbeyli, genç yaşta vekil olmuş, TBMM başkanı olmuş, başkanlığı bırakarak bir grup arkadaşıyla birlikte kurdukları yeni partiye katılmış, istememesine rağmen partisi onu parti genel başkanlığına getirmiş. Partisi girdiği ilk seçimde başarılı olamayınca genel başkanlığından istifa ederek genç yaşta aktif siyaseti bırakmıştır. 

Erdal İnönü, vekil ve ana muhalefetin genel başkanı iken genel başkanlık yarışını kaybettiği için aktif siyaseti bırakmıştır. 

Halit b. Velit, İslam'ın ünlü ve önemli komutanlarından. 100 kadar savaşın komutanlığını yapmış. Girdiği hiçbir savaşı kaybetmemiş. Herkeste başta Halit'in olduğu savaş kaybedilmez, yokluğunda savaş kaybedilir anlayışı hakim olmuş. Savaşlarda orantısız güç kullanmasıyla da tanınan, ünlü, önemli ve vazgeçilmez komutanı Hz Ömer inisiyatif alarak savaş esnasında komutanlıktan almış, yerine daha genç birini komutan atamıştır. Bu savaş Halit’siz kazanılmıştır. Bu inisiyatifle birlikte Halit’in alternatifsizliğine son verilmiş, Halit’siz de savaşın kazanılabileceği halka  gösterilmiştir.

Dört tane örnek verdim. Daha başka örnekler de verilebilir. Yalnız bu konuda vereceğimiz örnek sayısı fazla değil.

İkinci uzatmayı kabul etmeyip eski görevine dönen Ali Bardakoğlu, duruşu, kişiliği ve yaptıklarıyla adından hala söz ettiriyor. Yani yok olup gitmedi. Kubbede hoş bir seda bıraktı.

Mehmet Görmez, emekliliğini ardından köşesine çekilmedi. Yaptığı görüşme, konuşma ve icraatlarıyla adından hala söz ettiriyor.

Siyasete atılıp da birkaç dönem vekillikten veya genel başkanlıktan sonra köşesine çekilen fazla siyasi hatırlamıyorum. Başarılı olsa da olmasa da vekil olmaya çalışan, yürümekte zorlanmasına rağmen genel başkanlığı bırakmayan nice siyasileri biliriz. Ferruh Bozbeyli ve Erdal İnönü bu konuda iki istisnadır. Bu ikilinin diğer siyasilerden bir farkı daha var. O da siyaseten başarılı olamayınca veya genel başkanlığı kaybedince başarısız oldum diye siyaseti bırakmalarıdır. Bir dönem siyasette iz bırakan bu ikili hakkında kimsenin olumsuz bir şey söylediğini hatırlamıyorum.

Halit, görevden el çektirilmeyip savaşlarda ordu komutanı olarak göreve devam etseydi, belki bir gün komutanı olduğu savaşı kaybedecek ve halk nezdindeki efsanesi de yok olacaktı. Ki Halit b. Velit komutanlıktan alındıktan sonra da nefer olarak savaşlara katılmış, komutanlıktan alınmasına rağmen halk nezdinde efsanesi devam etmiştir.

Örneklerle vermek istediğim mesaj, kimse bulunduğu yerde ilanihaye durmamalı. Koltuğa ve makama yapışıp kalmamalı. Kendisini alternatifsiz ve bulunmaz Hint kumaşı gibi görmemeli veya böyle göstermemeli. Yapacaklarını yapıp ettikten sonra yenilgi yüzü görmeden ve daha fazla yıpranmadan, güçlü ve kudretliyken deruhte ettiği görevi bir başkasına bırakarak işi tadında ve kıvamında bırakmalı. Zira çoğu zarar azı karar olmalı. Böyle olursa, kişiler yaptıklarıyla efsane olurlar, unutulmazlar listesinde yerlerini alırlar.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde