Ana içeriğe atla

Soğan Nelere Kadirmiş Meğer!

 Canan Karatay’ın soğanla ilgili;

1.İçerdiği kuarsetin adlı antioksidan sayesinde yumurtalık, kolorektal gibi kanser türlerine yakalanma riskini azaltmaya yardımcı olduğu, 

2. Kuarsetin, alerjik reaksiyonlara yol açan histaminin bağışıklık hücrelerinde salınımını engellemesine yardımcı olduğu, 

3. Astım veya alerjik problemleri olan kişilerde bağışıklığı desteklemeye yardımcı olduğu, 

4. İçeriğindeki kükürt kan inceltici etkisi göstererek kalp kriziyle inme riskini artıran plateletlerin birikimini önlediği, 

5.Soğandan alınan kükürdün hipertansiyon başlangıcını geciktirme ve azaltmaya yardımcı olduğu,

açıklamalarını okuyunca, sen neymişsin be soğan! Neleri önlemeye kadirmişsin böyle demekten kendimi alamadım. Meğerse başlı başına bir ilaç ve koruyucu hekimlik görevi yapıyormuş yerin bitirdiği dedim.

Siz soğanın faydalarını belki biliyordunuz ve gereğini yapmışsınızdır. Ben ise bu bilgileri ilk defa öğreniyorum. Soğanla ilgili tek bildiğim, yemeklerin onsuz pişmediği, salatalara doğrandığı, verdiği acıyla birlikte iştah açmak için yemeklerin yanına kesildiği; misafirliğe, camiye ve toplum içerisine gidileceği zaman kokusundan başkası rahatsız olmasın diye olur olmaz yenmediği. Nereden bilebilirdim bu acı nimetin hastalıkları önleyici bir ilaç olduğunu. Yaşım altmış olsa da öğrendim. Öğrenmenin yaşı yoktur dedikleri bu olsa gerek.

Kurban olduğum, evreni yaratırken şifa kaynaklarını da vermiş. Alın kullanın, yeterince yiyin, için, tüketin. Yeter ki tabiatı okumayı, anlamayı ve faydalanabilmeyi bilin demiş. Dert ve hastalık varsa tedavisini de doğal yoldan vermiş meğer. Nimetleri saymaya kalksanız, sayamazsınız ayeti bir kez daha kendini göstermiş oldu. Her yönüyle olduğu gibi sırf bu yönüyle bile verdiği nimetlere ne kadar teşekkür etsek azdır.

Yine soğanın faydalarına dair bu açıklamalar bana başka şeyleri de düşündürdü. Bu soğanın hiçbir ürüne ve yerin bitirdiklerine kaç yıldır zam şampiyonluğunu niçin kaptırmadığını anlamış oldum. Arz talep meselesi ne de olsa. Demek ki soğanın ne olduğunu bilenler, bundan yararlanmak için almış da almış. Almakla da kalmamışlar. Yemiş de yemişler. Alacakları olsun. Söylemediler bana bunu. Her derde deva. Soğanın var mı başkasına ne hacet demediler.

Bu vesileyle acı soğanımızı yeriz diyenleri de yazdım bir kenara. Meğerse ağızlarının tadını biliyorlarmış.

Çölde bıldırcın eti ve kudret helvasına isyan bayrağı açıp “Hani bir zamanlar, 'Ey Musa, biz tek çeşit yemeğe asla katlanamayacağız, yeter artık bizim için Rabbine dua et de bize yerin yetiştirdiği şeylerden; sebzesinden, kabağından, sarımsağından, mercimeğinden ve soğanından çıkarsın.' dediniz” ayeti ile soğan isteyen Yahudilere aşk olsun! Ağızlarının tadını biliyorlarmış da kudret helvasına ve bıldırcın etine yerin bitirdiklerini tercih etmişler ve ille de soğan ille de soğan demişler.

Son sözü de hayat pahalılığında zirveyi emsallerine bırakmayan ve gündemden hiç düşmeyen soğan için “Biz soğan ve patatese ülkeyi satmayız diyenlere gelsin. Patatesi bilmem ama soğan deyip de geçmesinler. Çünkü soğan tek başına bir servet bir hazine. Tamam ülke satılmasın. Zira başka ülkemiz yoktur ama böyle diyerek de soğanı küçümsemeyin. Zira soğan yabana atılamaz bir nimettir.

Yorumlar

  1. Merhabalar.
    Gerçekten acı soğana ne oldu da, zam şampiyonu oldu. Pek yakında 30 lirayı bulup geçeceğe de benziyor.
    Bizi acı soğandan edenler utansın!
    Selam ve saygılarımla.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Tek kelimeyle plansızlık ve öngürüsüzlük. Saldım çayıra, Mevlam kayıra yaşantısı.

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde