Beddua, her tarafa
giden; isabet ettiğini yaralayan, onda onulmaz yaralar açan, öldürmekten beter
eden ve öldüren ok gibidir. Bu ok,
-bazen beddua edileni
bulur,
-bazen beddua edeni
bulur,
-bazen de askıda kalır,
isabet edeceği kişiyi ve günü bekler.
Beddua haksız yere
yapılmış ve her kim olursa olsun, insan onurunu zedeliyorsa beddua edilene
isabet etmeden, rutin hayatına devam eder ve açından kimse ölmez ve “geber”mez.
Çünkü rızkı veren Allah’tır.
Haksız ve onur kırıcı bu
beddua, nereye gider? Döner sahibini bulur. Bunun sonucunda beddua sahibi ya
ölür ya da işini/koltuğunu kaybeder. İşini veya koltuğunu kaybetmek, gücünü
koltuktan alan kibir budalaları için ölümden beterdir zaten. Koltuk altından
kayınca ha yaşamış ha ölmüş fark etmez onun için.
Böyle bedduaya ben kime
niyet, kime kısmet derim.
Sen sen ol, beddua
ederken dikkatli ol! Yoksa başına iş açmış olursun.
En iyisi ağzı bedduaya alıştırmamaktır. Herkes hakkında iyi dileklerde bulunmak ve hayırlısını istemektir. Kişi hakkında hayır dilemek istenmiyorsa, içine atıp sessizliğe bürünmek ve o kimseyi Allah’a havale etmek en erdemlice olsa gerek.
Merhabalar Sayın Hocam.
YanıtlaSilDediğiniz gibi, en iyisi beddua etmekten kendimizi alıkoymalıyız. Dikkatli bile olsa, beddua etmemek en iyisi. En doğrusu da haklı yere yapılacak bir bedduayı yapmadan bedduayı hak eden kişiyi Allah'a havale ederek, bumerang gibi geri bize gelecek bedduayı hiç yapmamak daha iyidir.
Selam ve saygılarımla.
As. Teşekkürler
Sil