Ana içeriğe atla

Tarih Yazacak

Tarih; 

Dinin, milli ve manevi değerlerin siyasete nasıl dolgu malzemesi yapıldığını, dince kutsal sayılan değerlerin üç beş oy ve ikbal uğruna nasıl satışa çıkarıldığını, değerlerin İçlerini boşaltıldığını ve dillere pelesenk edilip ayaklar altına alındığını, insanların Allah'a aldatıldığını, 

Referansı din olanların söz ve eylem çelişkisini, 

Başarı için her şeyi mubah gördüğünü, 

Bir zaman enflasyonla mücadele edildiğini, başka bir zaman enflasyonla nasıl mücadele edilmediğini, 

Daha mürekkebi kurumadan nasıl zikzaklar çizilip U dönüşü yapıldığını, dün dündür siyasetinin en güzel (!) örneklerinin verildiğini,

Torpil ve hak yemenin ne olduğunu, nasıl kadrolaşıldığını, adam kayırmanın Türkçesi olan sözlü mülakatları, belli bir zihniyet ve okul mezunlarının tercihli olarak makamlara getirildiğini, çoğunun o makamlara yapışıp kaldığını, makamların altında ezildiğini,

Faizle mücadele edilir görünerek faize nasıl destek olunduğunu, 

Algıların olgu, olguların algı gösterilip insanların beyninin nasıl yıkandığını, başarısızlıklara nasıl gerekçe ve bahane bulunduğunu, suçun nasıl başkasının üzerine yıkıldığını,

Dostların nasıl düşman edildiğini, düşmanların nasıl dost edinildiğini, 

Bazılarının nasıl güç zehirlenmesi yaşadığını, 

En ufak bir eleştiriye gelmeyip ağzını nasıl bozduğunu, nasıl hakaretler savurduğunu, en son söylenecek sözün en başka nasıl söylendiğini, sonra hiçbir şey yokmuş gibi davranıldığını,

İnsanların onurunu zedelemek için nasıl küçümsenildiğini ve ayıplanıldığını,

Emellerimiz için insanların nasıl kutuplaştırıldığını,

İsraf ve savurganlığın itibar sayıldığını, yağma Hasan’ın böreğine rahmet okutulduğunu,

Bazı insanların kendisini sütten çıkmış ak kaşık ve bulunmaz Hint kumaşı gösterdiğini, dünyanın merkezine nasıl kendisini koyduğunu, övgüler karşısında nasıl yüzünün kızarmadığını,

Kendisini sorgulayan sevenlerini nasıl hayal kırıklığına uğrattığını, umut bağlayanların umutlarının nasıl  yok edildiğini...

Yazacak...

Yorumlar

  1. Merhabalar Sayın Hocam.
    İnşAllah tarihin gerçekleri yazdığına şahit olmadan ölmeyiz.
    Selam ve saygılarımla.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde