Ana içeriğe atla

Camiler ve Sergi

Hiçbir hafta geçmiyor ki cuma namazı sonrasında bir sergi açılmasın. Kah cami inşaatı kah kurs inşaatı kah cami giderleri kah kurs giderleri kah depremzedeler kah merkezi ezan sisteminin yenilenmesi kah muhtelif yerler vs. Açılan yardım sergisi ihtiyaç veya değil, zorunluluk veya değil, üzerinde durmayacağım.

Nedense her ihtiyaçta pamuk eller cebe denip halka avuç açılıyor. Bu avuç açmada nedense hep cami ve cuma akla geliyor. Sanırım yetkililer acizlikten ya da hafta boş geçmesin diye her cuma sonrası yardım toplamayı ve sergi açmayı rutine bindirdiler. Tüm camilerden bir haftada ne kadar yardım toplanıyor bilmiyoruz. Bilinen bir gerçek var ki her hafta bu sergiler açıldığına göre haftalık toplanan yardımlar safra şifa olmuyor. Yağmasa da damlasın düşüncesi güdülse gerek.

Çarşı, pazarda bu işi meslek haline getiren dilencileri anlıyorum. Bu işten ekmek yiyorlar. Günlük ne kadar hasılat toplarsak, kısa günün karı deniyor. Öyle zannediyorum, müftülükler ve Diyanet de Allah'ın evini, namazgahı giderleri karşılamak için gelir kapısı görüyor. Bu yönüyle meslek icabı dilenenlerle Diyanet'in yaptığı arasında hiçbir fark yok. Her ikisinin yaptığı da dilenciliktir. Tek farkı, dilencilerin yaptığı kayıt dışı ekonomi ve kendi ceplerine çalışmak, Diyanet'in yaptığı ise resmi dilenciliktir. Dilenci ne verilirse, cebine atar, camide toplananlar ise tutanakla kayıt altına alınır ve kurumlarına tutanakla teslim edilir.

Camilerin namaz sonrası resmi dilencilik merkezi haline getirilmesinden, caminin müdavimlerinin kahir ekseriyeti ve cami görevlilerinin çoğu da hoşnut değil. Hangi tür ihtiyaç olursa olsun, bu ihtiyaçları gidermenin başka yolu yok mu deniyor?

Burada başka çare yok denebilir. Bence başka yolları vardır bunun. Yeter ki dervişin fikri ne ise zikri de odur mantalitesinden vazgeçilsin ve alternatif yollar aransın. Mesela;

Yardım toplanacak yerle ilgi İban numaraları başta camiler olmak üzere tüm resmi kurum ve kuruluşların görünür yerlerine yapıştırılabilir. Dijital ortamda reklam şeklinde yansıtılabilir. İlgili yardım ve İban, görevli tarafından her cuma hutbesinin ardından hatırlatılabilir. Radyo ve televizyonlarda duyurusu yapılabilir. Yardım yapacak kişi, verilen Ibana havale veya EFT yapabilir.

Bu önerime bu iş İban ile olmaz. Kimse göndermiyor denebilir.

Yardım yerlerinde kullanılmak üzere gönüllüler arasından bir üyelik grubu/sitesi kurulabilir.

Yardım yeri için insanlara mesaj gönderilebilir.

Müslümanlara yardım/bağış vergisi adı altında vergi konabilir. Toplanan para devlet eliyle ilgili yardım kuruluşlarına iletilebilir.

Camilerde sergi açmak suretiyle giderlerini karşılayan kurs, cami vb. yerlerin giderlerini sergi açmadan karşılamak için vakıf geçmişimizden yararlanılabilir. Bunun için vakıflar kurulabilir. Kurulan bu vakıflara gelir getiren gayrimenkul bağışı yapılabilir. Hazine arazileri bu vakıflara tahsis edilebilir. Bu gayrimenkullerden elde edilen gelir ilgili kurum ve kuruluşların giderlerinde kullanılır.

Anlatmak istediğim, her ihtiyaç hissedilen kurum, kuruluş, kurs, cami, okul vb. yerlerin, sergi açılmadan kendi yağıyla kavrulmasını sağlamaktır.

Camilerde, doğal afet gibi umulmadık durumlar için çok zaruri durumlarda sergi açma yoluna gidilmelidir. Bu da senede bir veya birkaç olabilir ki böyle seyrek yardım toplamalarda yapılan yardım miktarının çok fazla olacağını düşünüyorum.

Yorumlar

  1. haftada bir cuma namazı kılmak isteyenleri de para toplayarak camiden uzaklaştırdıklarının farkında değiller mi?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Nasılsa az veya çok bu şekilde damlıyor. Niye toplamasınlar? Ellerinde başka sermaye yok belli ki. Cumaya gelen de nasılsa gelecek.

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde