Bilmeyenler, hala
bilmemekte direnenler için söylüyorum:
Bayılırım beleşe.
Aşığım bedavadan
gelene.
Yağmasa da varsın gıdım
gıdım gelsin. Yeter ki beleş olsun.
Nerede bir beleş
bulursam, yerleşirim oraya.
Ne üzümünü sorarım ne de
bağını. Yerim üzümü çifter çifter, önüme bakarım.
Biri bir yemek
ziyafetine mi çağırdı. Elim kanda da olsa giderim. Gitmekle de kalmam.
Kıtlıktan çıkmış gibi tıka basa yerim. Lokmaları bir bir atarım. İkinci lokmayı
almak için ilkini nasıl yuttuğumu bilmem. Çiğnemeden yutarım. Mideme otururmuş,
kilo yaparmış, hiç dert edinmem. Beleş bulamadığım zamanlarda yürüyerek
eritirim nasılsa. Yeter ki yediğim beleş olsun. Normalde prensip sahibi olmasam
da beleş benim değişmez tek felsefemdir. Yemek bulunca yer, dayak bulunca
kaçmak diyebiliriz buna. Yeter ki ödemesini tüzel ve gerçek kişiler yapsın.
Yeme derken sadece
boğazımdan geçen değil. Beleşe faydalandığım her şey bu kapsama girer.
Beleşte tercihim daima
tüzel kişiliklerden gelenedir. Çünkü tüzel kişiliğin sahibi yoktur. Deniz gibi
görürüm buradan geleni. Yemezsem ve kullanmasam kendimi keriz gibi görür, domuz
gibi hissederim. Biliyorsunuz, domuz olmak, domuz eti yemek bana göre değil.
Tüzel kişilik bana kaşıkla verdiğini sonra kazanla alırmış. Hiç dert edinmem
bunu. Çünkü anlık yaşamak, yarını ve sonrasını düşünmek bana hep ters
gelmiştir. Hasılı beleşe gelen her şey benim için yağma Hasan'ın böreği
gibidir.
Gerçek kişilerin
ikramını reddetmesem de içimde hep bir ukde kalır. Çünkü yiyip içerken bunun
karşılığı var derim. Ne de olsa bugün o ikram ederse, yarın sıra bana gelecek.
O yüzden tercihim daima tüzel kişiliğin yağmasıdır. Keşke arada değil de her zaman
yağsa diyorum. Yerken de hiç gocunmam. Nasılsa cebinden mi çıkacak. Yağma Hasan’ın
böreğini dağıtmanın kime, ne zararı var, değil mi?
Bu beleşe konma ve beleş
aşkım, akşam saatlerinde gelen mutfak ve sıcak suyun bir yıl boyunca ücretsiz olacak
müjdesi üzerine yeniden depreşti. Daha dün yıkanmış olmama rağmen kalkıp bir güzel
daha yıkandım. Ne de olsa beleş.
Oturduğum dairenin ısınması
merkezi olmasaydı, petekleri açacaktım sonuna kadar. Kışın ısınamadığım kadar ısınacaktım
hem de iliklerime varıncaya kadar. Yanıp pişsem de gerekirse pencereleri açacaktım
ama petekleri bir ay boyunca kapatmayacaktım. Ne de olsa beleşti bir ay boyunca.
Aslında bu beleş bana nisan-mayısta değil de aralık, ocak gibi lazımdı ama olsun.
Hiç yoktan iyidir. Petekleri açmaya davranayım diye içimden geçirdim ama yönetici
merkezi sistemi kapatmıştı. Bu haberin ardından açar mı diye bekledim. Nuh dedi,
peygamber demedi. Halbuki açsa ne iyi olurdu değil mi? Sanki cebinden verecek. Kimin
malını kimden sakınıyor, inan anlamak zor. Aramızda kalsın nefret ederim böyle devlet
korumacılarından.
Neyse olanla yetineceğim
artık. Yalnız tam sevinemedim beleşe. Doğal gazı bir yıl boyunca beleşe getireceğim
ama bu ay sıcak su faturası doğal gaz faturasını geçti. Sıcak su beleş ama sudan
ucuz dediğim su paralı ve doğal gazdan pahalı. Şimdi beni kara kara düşündüren de
bu. Tek umudum, bu bayram müjdesinin ardından belediyenin de su da beleş demesi.
O zaman görün beni, banyodan çıkar mıyım hiç. Bir de sıcak suda kullanılan elektrik
de bedava denirse, benim için geriye tek boş mezar kalacak.
Hasılı keşke her gün bayram
olsa, keşke her gün seçim olsa, keşke hayat benim için her gün beleş olsa...
İyi bayramlar!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder