Ana içeriğe atla

Bayılırım Beleşe

Bilmeyenler, hala bilmemekte direnenler için söylüyorum:

Bayılırım beleşe. 

Aşığım bedavadan gelene. 

Yağmasa da varsın gıdım gıdım gelsin. Yeter ki beleş olsun. 

Nerede bir beleş bulursam, yerleşirim oraya.

Ne üzümünü sorarım ne de bağını. Yerim üzümü çifter çifter, önüme bakarım. 

Biri bir yemek ziyafetine mi çağırdı. Elim kanda da olsa giderim. Gitmekle de kalmam. Kıtlıktan çıkmış gibi tıka basa yerim. Lokmaları bir bir atarım. İkinci lokmayı almak için ilkini nasıl yuttuğumu bilmem. Çiğnemeden yutarım. Mideme otururmuş, kilo yaparmış, hiç dert edinmem. Beleş bulamadığım zamanlarda yürüyerek eritirim nasılsa. Yeter ki yediğim beleş olsun. Normalde prensip sahibi olmasam da beleş benim değişmez tek felsefemdir. Yemek bulunca yer, dayak bulunca kaçmak diyebiliriz buna. Yeter ki ödemesini tüzel ve gerçek kişiler yapsın.

Yeme derken sadece boğazımdan geçen değil. Beleşe faydalandığım her şey bu kapsama girer. 

Beleşte tercihim daima tüzel kişiliklerden gelenedir. Çünkü tüzel kişiliğin sahibi yoktur. Deniz gibi görürüm buradan geleni. Yemezsem ve kullanmasam kendimi keriz gibi görür, domuz gibi hissederim. Biliyorsunuz, domuz olmak, domuz eti yemek bana göre değil. Tüzel kişilik bana kaşıkla verdiğini sonra kazanla alırmış. Hiç dert edinmem bunu. Çünkü anlık yaşamak, yarını ve sonrasını düşünmek bana hep ters gelmiştir. Hasılı beleşe gelen her şey benim için yağma Hasan'ın böreği gibidir.

Gerçek kişilerin ikramını reddetmesem de içimde hep bir ukde kalır. Çünkü yiyip içerken bunun karşılığı var derim. Ne de olsa bugün o ikram ederse, yarın sıra bana gelecek. O yüzden tercihim daima tüzel kişiliğin yağmasıdır. Keşke arada değil de her zaman yağsa diyorum. Yerken de hiç gocunmam. Nasılsa cebinden mi çıkacak. Yağma Hasan’ın böreğini dağıtmanın kime, ne zararı var, değil mi?

Bu beleşe konma ve beleş aşkım, akşam saatlerinde gelen mutfak ve sıcak suyun bir yıl boyunca ücretsiz olacak müjdesi üzerine yeniden depreşti. Daha dün yıkanmış olmama rağmen kalkıp bir güzel daha yıkandım. Ne de olsa beleş.

Oturduğum dairenin ısınması merkezi olmasaydı, petekleri açacaktım sonuna kadar. Kışın ısınamadığım kadar ısınacaktım hem de iliklerime varıncaya kadar. Yanıp pişsem de gerekirse pencereleri açacaktım ama petekleri bir ay boyunca kapatmayacaktım. Ne de olsa beleşti bir ay boyunca. Aslında bu beleş bana nisan-mayısta değil de aralık, ocak gibi lazımdı ama olsun. Hiç yoktan iyidir. Petekleri açmaya davranayım diye içimden geçirdim ama yönetici merkezi sistemi kapatmıştı. Bu haberin ardından açar mı diye bekledim. Nuh dedi, peygamber demedi. Halbuki açsa ne iyi olurdu değil mi? Sanki cebinden verecek. Kimin malını kimden sakınıyor, inan anlamak zor. Aramızda kalsın nefret ederim böyle devlet korumacılarından.

Neyse olanla yetineceğim artık. Yalnız tam sevinemedim beleşe. Doğal gazı bir yıl boyunca beleşe getireceğim ama bu ay sıcak su faturası doğal gaz faturasını geçti. Sıcak su beleş ama sudan ucuz dediğim su paralı ve doğal gazdan pahalı. Şimdi beni kara kara düşündüren de bu. Tek umudum, bu bayram müjdesinin ardından belediyenin de su da beleş demesi. O zaman görün beni, banyodan çıkar mıyım hiç. Bir de sıcak suda kullanılan elektrik de bedava denirse, benim için geriye tek boş mezar kalacak. 

Hasılı keşke her gün bayram olsa, keşke her gün seçim olsa, keşke hayat benim için her gün beleş olsa...

İyi bayramlar!

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde