Ebrehe büyük bir ordu
ile birlikte Kabe'yi yıkmaya gelir. Ordusunun önünde de filler var. Bundan
dolayı Kur'an bu olaya Fil vakası der.
Mekkelilere büyük bir
ordunun Kabe'yi yıkmak üzere geldiğini haber alır almaz, bir telaşa kapılır. Ne
yapacaklarını bilemezler. Çünkü bu orduya karşı koyacak güçleri yok.
Çaresiz şehri terk edip
dağın yamacına çekilmeye karar verirler. Şehirden ayrılmadan önce son kez
Kabe'ye gelerek Kabe kapısındaki zincirlere tutunurlar. "Bu Kabe'nin
sahibi sensin. Burayı koru" diye Allah'tan yardım isterler.
Kabe müşrik Mekkeliler
için her şeydi. Sayesinde ticaret merkezi idi burası. Yılın belli aylarında
büyük panayırlar kurulurdu. Her bir yerden kimi ticaret kimi de Allah'ın evi
Kabe'yi ziyaret için gelirdi. Yine Kabe sayesinde Araplar nezdinde bir
ayrıcalıkları vardı. Ne de olsa Allah'ın evinin komşusu idiler.
Kabe'nin sahibi ile
araları pek olmasa da zaman zaman çıplak şekilde ıslık çalarak alkış tutarak
tavaf ederlerdi. Gözü gibi bakarlardı bu eve. Bu ev olmasa ne yaparlardı?
Eskisi gibi ticaret olmaz, ziyarete gelen olmaz, Araplar nezdinde bir
itibarları da kalmazdı.
İş başa düşünce nicedir
terk edip yerine putlardan medet bekleseler de putlardan yardım istemeyi
bırakıp Allah'a dua edip olup biteni seyretmek üzere dağın yamacına çekilirler.
Bu arada Ebrehe de boş
durmaz. Şehrin etrafına adamlarını göndererek şehri talan ettirir. Vatandaşa
ait ne varsa yağmalatır. Yağmalanan malların arasında Peygamberimizin dedesi
Abdulmuttalip'e ait 100 deve de vardır. Bu develer sadece dedeye değil, tüm Haşim
oğullarına aitti. Ailenin geçim kaynağı idi bu develer. Yokluğu felaket idi.
Koca aile ne yiyip ne içecekti sair zamanda.
Develerin Ebrehe'nin
adamları tarafından ele geçirildiğini öğrenen Abdulmuttalip, şansını denemek
üzere soluğu Ebrehe'nin kapısında alır. Ebrehe'den görüşme talep eder.
Ebrehe Abdulmuttalip'i
huzura kabul eder.
Ne istediğini sorar.
Abdulmuttalip develerimi
istiyorum der.
Ebrehe şaşırır bu
isteğe. Şaşkınlığını da dışa vurur. Millet Kabe derdinde, sen ise develerinin
peşindesin. Ben sanmıştım ki Kabe'yi yıkma diye ricaya geldin. Aklı sıra dede
Abdulmuttalip'i lafıyla ezecek. Abdulmuttalip lafın altında kalır mı? Kaçın kurasıdır.
Ben develerin sahibiyim. Onları korumakla yükümlüyüm. Kabe'nin sahibi ise
başkası. O orayı koruyacaktır şeklinde cevap verir.
Bu karşılıklı münavele nasıl
sonuçlandı bilmiyorum. Bildiğim, Ebrehe'nin ordusu Kabe'ye yaklaşmadan telef
olduğudur. Kabe'nin sahibi evini korumuştur.
Bilmediğim bir şey daha var.
Abdulmuttalip’in ailesine ait develerin akıbetinin ne olduğudur.
Burada izninizle dedeyi haddim olmayarak eleştirmek istiyorum. Zira hak etti bu eleştiriyi. Ebrehe ısrarla develeri bırakıp Kabe’ye odaklanması gerektiğini söylemesine rağmen dede develerim de develerim demiş. Bu ise hiç yakışık almamıştır. Öyle ya mevzubahis olan Kabe ise develerin, geçim derdinin, dünyalık malın lafı mı olurdu. Büyükler neye odaklanmamızı istiyorsa, ona odaklanmak lazım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder