Ana içeriğe atla

Vebalı Muamelesi Yapmanın Akıbeti (2)

Buradan HDP (Halkların Demokrasi Partisi)’ye gelelim. Çünkü dışlanan bir parti de budur. Milli Görüş dinci, fanatik ve radikal bir parti olarak dışlanırken bu parti de terör partisi olarak görüldü ve dışlandı.

Bu parti 91 seçimlerine SHP (Sosyal Demokrat Halkçı Partisi) çatısı altında girerek ilk defa Mecliste 18 vekil ile yer aldı. Bir zaman bağımsız vekil olarak Meclise bile girdiler.

Bugüne kadar tıpkı Milli Görüş partileri gibi HEP, DEHAP, HADEP gibi değişik adlar altında ne kadar parti  kurdularsa terörle bağını kesmediği ve terörün odağı gerekçesiyle yüksek mahkeme tarafından kapatıldı. Bu partilerin vekillerinin dokunulmazlığı kaldırıldı, kimi hapse gönderildi. Yani siyaseten, hukuken bu zihniyetle mücadele edildi.

Bugün HDP adıyla aynı çizgisini devam ettiren partinin kazandığı belediye başkanlıkları düşürülerek yerine kayyum atandı.

Yine bir kapatma davasıyla karşı karşıya kalan bu partinin yüzde on barajını aşamama riski kalmadı. Bugün Meclisin üçüncü büyük partisidir.

Vekil yönünden üçüncü büyük parti olmasının yanında bu parti, yeni hükümet sisteminde kilit parti durumunda. Bu partinin seçmeni hangi ittifaka yönelirse o ittifakın seçimi kazanacağı yüksek perdeden konuşuluyor.

Görünen o ki ne yapılırsa yapılsın, hangi yollar denenirse denensin, öcü gibi gösterilen Milli Görüş partileri yok edilemediği gibi Kürt partisi ya da terörle bağını kesmemiş parti olarak bilinen HDP de yok edilemeyecektir.

Geldiğimiz nokta itibariyle dışlanan iki zihniyetin biri yıllardır bu ülkede iktidar ve söz sahibi, diğeri de iktidarı belirleyecek kilit parti konumuna yükseldi.

Beğensek de beğenmesek de siyasi yelpazede uçta yer alan bu iki çizginin tabanı olduğu müddetçe bu partiler ve zihniyetleri yok edilmeyecektir. Siyaset arenasında hep var olacaklardır. Bu ayrıştırıcı, ötekileştirici ve vebalı muameleyle bu partiler büyümeye devam edecektir.

Bugün HDP’ye ve bu partiye yaklaşanlara karşı izlediğimiz dışlayıcı politikaya imza atanlar, Milli Görüş zihniyeti ile yaptıkları mücadelelerinin bu partiyi büyüttüğünü, aynı yoldan gittikleri takdirde HDP’yi de büyüteceklerini akıllarından çıkarmamalılar. En azından ötekileştirici dili terk ederek rakipleriyle mücadele için başka yollar denemelidirler. Çünkü RP gerçeğinde görüldüğü gibi dışlayıcı siyaset bir zihniyeti küçültmüyor, yok etmiyor. Hazırında büyütüyor. Bundan ders almak isteyenler HDP ile mücadele etmek istiyorlarsa, ötekileştirici-toptancı anlayıştan ziyade suçun bireyselliğini ön plana çıkararak suç işleyen partiliyi adaletin huzuruna çıkarıp ceza almasını sağlamalarıdır. Belki de bu partiyi normalleştirmenin yolu, dışlamaktan ziyade içlerine veya yanlarına alarak kontrol etmek ve aşırılıklarını törpülemektir.

Dışlamaya verebileceğim bir örnek de bugün küçük bir parti olsa da 2000 öncesi adından sıkça söz ettiren ve devlet tarafından terör örgütü kapsamına alınan Hizbullah adlı örgüt ile bağı olduğu söylenen Hüdapar isimli partinin de dışlanmasını Milli Görüş partileri ve Kürt menşeli partiler gibi değerlendirebiliriz. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde