Ana içeriğe atla

Vebalı Muamelesi Yapmanın Akıbeti (1)

Baştan söyleyeyim. Amacım siyaset yapmak, bir partinin lehine veya aleyhine olmak değil, bir tespitte bulunmak, bu tespitte hareketle siyaset yapan partilerimize geçmişten ders çıkarmalarına yardımcı olmaktır.

Bu girişin ardından gelelim sadede.

Doksanlı yılların parlayan partisi Refah Partisidir. Yani baba Erbakan’ın başını çektiği Milli Görüş hareketidir.

80 öncesi küçümsenen bu parti, merkeze yön verenler tarafından dini siyasete alet ediyor, bunların amacı teokratik bir düzen kurmak ve şeriatı getirmek şeklinde görüldü. Bu partiye ve destekçilerine mürteci, gerici gibi yaftalar yapıştırıldı.

80 ihtilalinin ardından yapılan 82 Anayasası ile koalisyonlara geçit vermemesi ve RP gibi uç partilerin Meclise girmemesi için yüzde on barajı getirildi.

90’lı yıllara kadar baraj altı kalan bu parti, 91 yılında baba Türkeş’in genel başkanı olduğu MÇP (Milliyetçi Çalışma Partisi) ve Aykut Edibali’nin partisi IDP (Islahatçı Demokrat Parti) ile ittifak yaparak Meclise girdi.

Bu üçlü ittifak, toplam 60 vekil ile Mecliste partilerini temsil etti. RP Meclis çalışmalarıyla adından çokça söz ettirdi. Halkın teveccühünü aldı. 94 mahalli seçimlerinde Meclisin 4.partisi olmasına rağmen en fazla ilin belediye başkanlığını kazandı.

95 genel seçimlerine giderken DYP genel başkanı Tansu Çiller ve ANAP genel başkanı Mesut Yılmaz tarafından bu parti vebalı ilan edildi. Miting meydanlarında halkı RP ile korkuttular. Seçimin ardından kurulacak koalisyon hükümetinde bu partiye yer olmadığını, hükümeti kuracak oyu alanın bu partiyle koalisyon kurmaması, bunun sözünün seçimden önce partiler tarafından verilmesi gerektiğini seçim meydanlarında ve TV ekranlarında işlediler ve bunun sözünü de verdiler. Çünkü onlara göre RP tehlikeli bir partiydi. Asker ve ülkenin derin devleti de aynı düşüncede idi. Kısaca gerilimi yükselttikçe yükselttiler.

Vebalı ilan edilen bu parti 95 seçimlerinden birinci parti çıktı. Yanlış hatırlamıyorsam, 158 vekil ile Meclise girdi. Kimse bu partiyle koalisyona yanaşmadı. En büyük parti olmasına rağmen Ana-Yol koalisyonu kuruldu. Fakat bu hükümetin ömrü üç ay sürdü. Erbakan ANAP ile koalisyon çalışmaları yürütürken araya birileri girerek bu koalisyonu önledi. DYP ile Refah-Yol hükümeti kuruldu. Bu koalisyonun ömrü de 11 ay sürdü. Çünkü 28 Şubat postmodern darbesi oldu. Ardından Ecevit başkanlığında üçlü-dörtlü azınlık hükümeti kuruldu. RP irticanın odağı gerekçesiyle Anayasa Mahkemesi tarafından kapatıldı. Sonrasında kurulan FP (Fazilet Partisi) de muhalefette olmasına rağmen aynı gerekçe ile yüksek mahkeme tarafından kapatıldı. Kısaca 2000 öncesinin partileri, asker, yargı, derin devlet, basın, Milli Görüş’e vebalı muamelesi yapmıştır. 28 Şubat darbesiyle bu düşünceyle mücadele etme kararı verildi ve bu süreç 1000 yıl devam edecekti. Bu süreçte ilk defa MGK, terörle mücadeleyi ikinci plana iterek bu zihniyeti yani irticayla mücadeleyi tehlike sırasında ilk sıraya aldı.

Sonuçta MNP-MSP-RP ve FP ismiyle siyasetimizde yer alan Milli Görüş çizgisi, 2001 ekonomik krizinin ardından yapılan seçimde aynı çizgiden gelen AK Parti, büyük bir çoğunlukla tek başına iktidara geldi. 2002 yılından 2023 yılına kadar bu çizgi beş dönemdir bu ülkede iktidardadır. Kısaca 90 yılların sakıncalı piyadesi ve vebalı partisi bu ülkede tek söz sahibi. Bu zihniyeti yok etmeye çalışanlar, bu zihniyeti yok edemedikleri gibi dışlaya dışlaya daha da büyüttüler. Geldiğimiz nokta itibariyle kimse Milli Görüş çizgisinden korkmuyor. Hatta öyle zamanlar geldi ki bu parti her iki seçmenden birinin oyunu aldı. Kısaca birilerinin saldığı korku fayda sağlamadı, korkunun ecele faydası olmadı, yaptıklarıyla topuklarına sıktıkları gibi bu ülkeyi isteyerek veya istemeyerek bu zihniyete teslim ettiler.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde