Ana içeriğe atla

Salgının Ardından

Covid-19 adı verilen, iki yıldan fazla süren, küresel salgının zararı fazla oldu: 

Hayatımıza maske, mesafe ve hijyen girdi. 

Bu hastalığa yakalanan binlerce kişi öldü.

Kapanmadan dolayı üretim durma noktasına geldi.

Onlarca gerekli gereksiz yasaklarla tanıştık. 

Bu hastalığı tetikleme ihtimali olan yüzlerce sektör aylarca kapalı kaldı. 

Enflasyon azdı. 

İşsizlik arttı. 

Hastaneler test yaptıranlarla doldu taştı.

Hastanelerin yoğun bakımları ve hastaneler yeterli gelmedi.

Binlerce kişi hastanelerin yoğun bakımlarında ölümle pençeleşti.

Hastanelerde tedavi görmeyen hastalar evlerinde karantinaya alındı. 

Eğitim ve öğretim sekteye uğradı. Yüz yüze eğitimden uzak kaldık. Uzaktan öğretimle tanıştık. 

Esnek mesai, dönüşümlü çalışmayı gördük.

HES (Hayat Eve Sığar) uygulamasına geçildi.

Bu süreçte herkes birbirinden kaçtı.  

Aşılar hayatımıza girdi. Aşı olmak isteyenler ve olmak istemeyenler tartışması yapıldı. Kimi aşı oldu kimi olmadı.

Salgın hala tam bitmese de ölümcüllüğü geride kaldı. Hastalananlar da ayakta geçiriyor bu hastalığı. 

Hastalık etkisini her geçen gün kaybediyor olsa da bu salgının doğal bir virüs mü olduğu yoksa laboratuvarlarda üretilmiş olup olmadığı konuşuldu ama daha bu virüsün nasıl oluştuğu tespit edilemedi. Bu da zihinlerde bir şüphe olarak kalacak.

Zihinlerde kalacak bir başka şey daha var. O da aşıların yan etkisinin olup olmadığı. İnsanlar kendi arasında “Kalp krizini tetiklediği, bazı hastalıklara yol açtığı, vücutta etkiler bıraktığı...” yönünde konuşup duruyor. Aşıların böyle yan etkisi var mı, yok mu konusunun gerçekliği de ortaya çıkmayacak. Çünkü bu konuda yapılmış bir araştırma yok. Halk arasında aşıların yan etkisi konuşulunca bazılarının “Biz aşı olmadık” şeklinde bıyık altından güldüğü de gözlerden kaçmıyor.

Virüsün yapay, aşıların yan etkisinin olduğu yönünde bu konuyu gündeme getirince, bazıları bunu paranoya görse de dünyaya yön vermeye çalışanlar ve borusu ötenler dünya insanına güven vermedikleri müddetçe, gerçek ortaya çıkmadan acabalar zihinleri kurcalamaya devam edecektir.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde