Mahallende iki berber
var. Bu berberlerin her biri mesleğinin erbabı. Bu durumda hangisine tıraş
olmak istersin? Hangisi düşüncene daha yakınsa herhalde o tercih edilir.
Berberin biri kasap gibi
ama düşüncene yakın, diğeri işinin ehli ama düşüncene ve hayat felsefene ters.
Bu durumda herhalde dünya görüşüme uygun diye kasap olan berber seçilmez. Aksi tercihe
sanırım, aklından zoru var denir. Bu örneği her meslek ve zanaat sahibi için
verebiliriz. Öyle zannediyorum, kimse bizim adam, adam gibi adam, varsın kötü
olsun, param başkasına gitsin demez. Kim işini en iyi yapıyorsa ona gider ama
gönüllü ama gönülsüz. Bu konuda aklın yolu bir. Aksini düşünen ve tercih eden
sonucuna katlanır.
*
Peygamberimiz bir
hadisinde "Kadın dört şey için nikahlanır: Malı, soyu, güzelliği ve
dindarlığı için. Sen dindar olanı seç. Aksi halde sıkıntıya düşersin, buyurur.
Hadiste niçin erkek için tercih hakkı verilirken kadın için bir tercihin söz
konusu olmadığı dikkat çekmekte. Bunu da mefhumu muhalifinden ya da erkek için
söylüyorum, kızlar da kıssadan hisse çıkarsın, tercihini ona göre belirlesin
şeklinde anlayabiliriz. Eş seçiminde bu dördünden birini veya birden fazlasını
tercih etmede adaylar özgürdür. Tercih isabetli olursa, huzurlu bir evlilik
olur. İsabet olmazsa, bir ömür huzursuzluğa mahkum olmak demektir. Hadiste geçen
dördüncü seçenek için ahlaklı olan şeklinde anlamak daha iyi olur. Çünkü İslam
güzel ahlak olduğuna göre dindarlıktan kastın güzel ahlak olduğu anlaşılırsa
seçimde isabet olur.
*
Herhangi bir eşya, mal
veya ürün alınırken herkes bütçesine göre hareket etse de insanların tercihi sağlam,
kullanışlı ve uzun ömürlü olanı tercih eder. Bu tercihi yaparken ürünün kime
ait olduğu önemli ise de hangi marka tutuluyorsa, kişi gider onu alır. Alırken de
firmanın inancına ve düşüncesine bakmaz. Sadece özellikleri aynı iki ürünü alırken
düşüncesini kendine yakın bulduğu firmanın ürününü tercih eder. Bu da olması gerekendir.
*
Arkadaşlık ve dostluk kurarken,
oturup kalkarken veya ortak bir iş yapacağımızda herkesle irtibat ve iletişim halinde
olsak da düşüncemize ve kafa yapımıza uygun kişilerle dostluk kurar, arkadaşlık
yapar, oturup kalkar ve ortak iş yaparız.
*
Mahallemizde iki market var.
Biri düşüncene ve kafa yapına uygun ama ürünleri fahiş. Diğer market sahibi ise
fikren ve zikren düşüncene yabancı hatta düşman ama ürünleri makul. Bu durumda hangisinden
alışveriş yaparsın? Herhalde bizim adam, varsın pahalı versin, inadına gidip ondan
alacağım demezsin. Dostluk başka alışveriş başka deyip uygun satış yapandan alavere
yaparsın. Aklın yolu da budur. Buna rağmen bizim adam kazansın deyip pahalı satış
yapan marketten alışveriş yapan olmaz mı? Olur olmaya ama bunun makul izahı olamaz.
Verdiğim örneklerden hareketle
nasıl ki zevkler ve renkler tartışılmaz ise tercihler de tartışılmaz. Ülke yönetimi
de böyledir. Seçmenin kendi düşüncesine uygun partiye oy vermesi kadar doğal bir
şey olamaz. Yalnız benim düşüncemde diye beceremeyen veya becerecek güveni vermeyen
bir siyasi partiye de gidip oy verilmez. Çünkü mesele inanç, düşünce, kafa yapısı
değil, ülke yönetimidir. Hangisi ülkeye daha iyi hizmet edecek iradeyi gösterebiliyor,
bu konuda vatandaşa güven verebiliyorsa, gidip o siyasi partiye oy vermede bir sakınca
yok. Ki olması gereken budur. Bu konuda kırsa da dökse de veya kırıp dökecek olsa
da benim düşüncemde diye gidip oy verilmez.
Hasılı Türkiye’nin inanç ve düşünce üzerinden oy vermeyi aşması gerekir. Hiçbir siyasi parti hiçbir seçmeni çantada keklik görmemelidir. Her alanda seçmeni ikna edecek ve onlara güven verecek icraat, proje ve seçim beyannamesiyle seçmenin karşısına çıkması gerekir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder