Ana içeriğe atla

Nefsi Vahide ve Kaburga

Geçen gün bir yerde konu gereği bidat, hurafe ve İsrailiyata değindim. Özellikle İsrailiyatın tefsir ilmine girdiğini, Kur'an'ın genel hatlarıyla anlattığı ayetlerin içini doldurmak için müfessirlerin İsrailiyata başvurduğunu, mesela kadının Adem peygamberin kaburgasından yaratıldığı şeklindeki bilginin İsrailiyattan bizim kültürümüze girdiğini, bunun uydurma olduğunu ifade etmiştim. Bir dinleyici, "Kadının Hz Adem'in kaburgasından yaratıldığını ifade eden hadisler var. Bu, Kur'an'da geçmiyor diyerek reddetmek doğru mu? Hadisler de tıpkı ayetler gibi tevatüren gelmiştir. Ayeti kabul ediyoruz da hadisi niye kabul etmiyoruz? Havva'nın Adem as'ın kaburgasından yaratıldığı ile ilgili Nisa 1.ayette "Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan da eşini yaratan; ikisinden birçok erkek ve kadın yayan Rabbinize karşı gelmekten sakının..." diyor, dedi. 

Kendisine hadislerin toplanması ayetlerinki ile aynı değildir. Ayetler daha peygamber yaşarken kayıt altına alınmış, Peygamberin vefatının ardından Hz Ebu Bekir zamanında hafız olan Zeyd b. Sabit başkanlığında kurulan komisyon marifetiyle kitap haline getirildiğini, bunun için iki şahit şartı arandığını, hadislerin ise Ömer b. Abdulaziz zamanında toplanmaya başladığını, bu sürecin 2-3 asrı bulduğunu, Hz Osman ve sonrasında cereyan eden bazı siyasi ve kanlı olaylar sonrasında geriye doğru birçok hadisin uydurulduğunu, hadislerin çoğunun dilden dile aktarıldığını, hadislere aynı zamanda İsrailiyatın girdiğini, hadislerin doğruluğunun içerik yönünden değil, ravi yönünden incelendiğini, bir hadisi doğru kabul etmek için rivayetin Kur'an'a aykırı olmaması, akıl ve mantık süzgecinden geçirmek gerektiğini, bu metodun İmamı Azam ve İmamı Maturidi’nin metodu olduğunu, hadislere temkinli yaklaşmanın hadis inkarcılığı olmadığını söyledim. Öğrencim bana, akla nasıl güvenileceğini, her kafadan bir ses çıktığını ifade etti. Kendisine aklı küçümsememiz gerektiğini, Kur’an’da ayet sonlarında Allah sürekli akletmenin önemine işaret eder. Aklını kullanmayanların üzerine pislik yağdıracağını buyuruyor dedim.

Kendisinin, kaburga kemiğinden yaratıldığını bugün hiçbir kadın kabul etmez. Bu anlayış kadını küçümseyen bir İsrailiyat ürünüdür. Her şeyi yoktan var eden Allah malzeme sıkıntısı mı çekiyor ki kadını erkeğin kaburgasından yaratacak. Okuduğun ayette Allah sizi nefsi vahideden yarattığını, ondan da erkek ve kadını yarattığını, erkek ve kadından da kadın ve erkek neslini çoğalttığını söylüyor. Nefsi vahideden nasıl kaburga anlamı çıkarılır, anlamakta zorlanıyorum. Ki erkek nasıl ki topraktan yaratılmış ise kadın da aynı maddeden yaratıldığını anlıyorum ben bu ayetten dedim.

Öğrencim, ikna olmadı elbet. Bu konuda hadis var dedi durdu. Bu sefer başka bir örnek verdim. Bugün anayasalar var, kanunlar var. Asıl olan anayasadır. Hiçbir kanun anayasaya aykırı olamaz. Kur’an anayasa ise hadisler de kanun hükmündedir. Rivayette kaburgadan yaratılmış dediği halde bize gelişinde şüphe olmayan Kur’an, nefsi vahide diyorsa, bu çelişkiden kurtulmanın yolu anayasa olan Kur’an’ın dediğini doğru kabul etmek zorundayız dedim. Bu hadisi İsrailiyat ürünü kabul etmek hadisi inkar etmek değildir. Bu hadisin rivayetinde sıkıntı vardır. Az sayıda Yahudi Müslüman olmuş. Onlar da insanın yaratılışı ayetlerini okuyunca Talmut’ta geçen hikayeleri ifade ederek bu bilgilerin tefsir ilmine girmesine sebep olmuş olabilirler dedim.

Yazıma son verirken yukarıda birkaç defa insanın hammaddesi olan nefsi vahideden bahsettim. Ne demekmiş bunu da ifade edeyim. Nefis: “can, canlı, ruh, akıl, insan, şahıs, kimlik, hayatın özü, bir şeyin kendisi...” gibi birçok anlama gelmektedir. Yine bu kelimeye hücre anlamı da verebiliriz. Bu durumda nefsi vahideye “tek hücre, tek canlı” diyebiliriz. Aynı ayette Allah kadın olsun, erkek olsun, insanı tek hücreden, bu tek hücreden erkek ve kadını, erkek ve kadından da erkek ve kadın neslini çoğalttığını açıklayarak insanın yaratılış, doğuş ve çoğalma sürecini anlatıyor. Yine birçok ayette Allah insanı toprak ve sudan yarattığını ifade ediyor. Buradan hareketle, nefsi vahideyi erkek ve kadını aynı toprak cinsinden yarattığını, insanın ham maddesinin toprak olduğunu anlarsak ayeti daha iyi anlamış oluruz.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde