Ana içeriğe atla

Seçimlerin Görünen Yüzü

Demokrasiye, milletin son sözü söylemesine sözümüz yok. 

Her seçim öncesi vaat ve müjdeler de hoşumuza gidiyor. 

Piyasaya bir canlılık geliyor. Halkın tek ve değişmez bir gündemi oluyor. 

Aylar öncesinden konuşup duruyoruz.

Televizyonlar gündem sıkıntısı çekmiyor. Her akşam ekranların eski yüzleri ve demirbaşlarıyla gündem değerlendiriliyor. 

Kim kazanır heyecanıyla anket şirketlerine daha fazla iş düşüyor. Her biri bazen birden fazlası ekranlarda ulaştığı sonuçları analiz ediyor.

Sokak röportajları hız kesmeden devam ediyor. Vatandaşa mikrofon uzatılıyor. Görüşü soruluyor. Adam yerine konuyor. Kendisine mikrofon uzatılan talihli kendini ekranlarda görüp seyrediyor. Ben neymişim diyor.

Siyasilerimiz onca iş güç arasında zaman ayırıp ayağımıza kadar geliyor. Destek verirsek coşuyor. Tepki gösterirsek, sabır abidesi kesiliyor ve fesuphanallah çekiyor içinden.

Ekran bulan siyasi canlı yayına koşuyor. Kendini anlatıp duruyor. Çoğunlukla da rakiplerini eleştiriyor, tu kaka yapıyor. Aman ha deyip korkutuyor.

Her biri bir dürüstlük abidesi kesiliyor. Dinleyince bir bunlar var doğru. O zaman bu kadar sorun ve kötülük ne diyorum. Belli ki tüm sorun halkta.

Koşuşturmaktan hastalanıyorlar, sesleri kısılıyor.

Kendileri için bir şey isteseler, amaçları ceplerini doldurmak diyeceğim. Gördüğüm kadarıyla tüm çabaları bizim için. Ama görmüyoruz nedense.

Oyumuzu kendilerine yani belirledikleri listeye veriversek, reçete hazır. Ülke olarak düze çıkıp uçacağız.

Tüm bunları görünce moralim yerine geliyor, hastalığım falan kalmıyor. Kendimi hiç olmadığı kadar değerli hissediyorum. Ben neymişim diyorum.

Bu seçim atmosferinde tek moral bozan, partilerin trolleri. Göğsümüzü kabarta kabartma şuna vereceğiz diyemiyoruz. Açık edene ne diyorlar ne diyorlar.

Demokrasi böyle bir şey demek ki. Fanatiklerin yolundan gitsek, onlar neyi savunuyorsa, eyvallah desek, demokrasimizdeki dikenler de bir bir temizlenecek ve huzura kavuşacağız. Çünkü fanatik olduklarına göre var bir bildikleri.

Bu ateşli savunmalarına karşın hala peşlerinden gidilmediğine göre belli ki bir eksiklikleri var. Belki sakalları eksik ya da bir şeyh olsalar, bir bildikleri var denir, peşlerinden gidilir. Bence demokrasiyi hazmeden, başarı ve başarısızlığa tahammül eden bu demokrasi sevenler önerilerimizi dikkate alırlarsa, bu kadar efor sarf etmelerine gerek yok. Yazık, onlar adına üzülüyorum. Yırtınıyorlar. Yine seçim çalışmalarına verdikleri eforu deruhte ettikleri asli görevlerine verseler, ülkenin birçok sorunu kendiliğinden yok olur.

Burada siyasilerimizde de bir eksiklik var belli ki. Tam görevlerini yapsalar, troller işlerini bırakıp siyasi propaganda yapmayacaklar ve işlerine yoğunlaşacaklar.

Siyasilerimiz eksikliğimiz ne ola ki derlerse, lütfen fanatiklerine sorsunlar. Zira onlar her bir şeyi bilirler.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde