Ana içeriğe atla

Müjdeler Değişti

Eskiden doğumlar genellikle mahalli ebeler eliyle evlerde olurdu. Haliyle çocuğun cinsiyeti de daha önceden bilinmezdi. Çocuk doğar doğmaz, annenin yanında olan kadınlardan biri veya bir çocuk koşarak babaya "Bir kızın/oğlun oldu" müjdesini verir. Karşılığında da ödülünü alırdı. Şimdilerde böyle bir müjdeye gerek kalmadı. Anne adayı aylık doktor kontrolüne gidiyor. Çocuk doğmadan cinsiyetini aylar öncesinden tüm aile biliyor. 

Oğlu askerden mektup göndermişse "Oğlundan mektup var" haberi verilirdi. Şimdi mektup kalktı. Müjdeye de gerek kalmadı.

Askerden gelirken yine koşarak biri aileye "Oğlun geliyor" müjdesini verirdi. Şimdi telefonlar sayesinde askerin ne zaman geleceği ve terhis olacağı bilindiği için bunda da müjde kalktı.

Eskiden dört gözle karne beklenir, çocuk okuldan gelinceye kadar aile merak ederdi. Sadece aile değil, öğrenci de merak ederdi. E okul çıktı merak da bitti heyecan da stres de.

Eskiden üniversite sınavına girilirken yerleştirme tercihleri de verilirdi. Kimse ne yapacağını bilmeden gözü kapalı tercih yapardı. Sonuç da dört gözle beklenirdi. Hangi bölüm kaç puanla alır, kimse bilmezdi. Şimdi sınavlar yapılıyor. Sonuçlar, başarı sırası ve puan biliniyor. Hangi bölümü kazanacağını tercih yaparken biliyor anne baba ve adaylar.

Hasılı geldiğimiz nokta itibariyle ne sürprize ne meraka ne heyecana ihtiyaç kaldı. Teknolojinin geldiği nokta itibariyle her şey daha önceden veya anında biliniyor. Eskisi gibi müjdeli bir durum da kalmadı.

Şimdi müjde olarak siyasi partilerin seçim zamanı verdikleri müjdeler kaldı. İktidar müjdeyi açıklar açıklamaz uygulamaya koyuyor, iktidar olmak isteyenler de iktidar olursak şunları bunları yapacağız sözü ve vaadi veriyorlar.

Bu müjde ve vaatlere seçmene seçim rüşveti veriyorlar diye kızıyordum. Sonra düşündüm ki geçmiş müjdeler de kalmayınca müjdesiz ne yapacaktık. İyi ki seçimler var da müjde üstüne müjde, vaat üzerine vaat alıyoruz da seviniyoruz. Yağıyor mübarek.

Müjdeler de olmayınca tekdüze bir hayat yaşayıp gidecektik. Böyle de hayat çekilir mi?

Hasılı iyi ki seçimler var da bu müjdeleri alıyoruz. O yüzden seçimlerin ve siyasilerimizin kıymetini bilelim. Değilse yüzümüze bakan olmazdı.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde