Musa peygamber Firavun tarafından
köle yapılan ve işkence gören İsrailoğullarını Mısır'dan kurtardıktan sonra
Allah İsrailoğullarına emeksiz kudret helvası ve bıldırcın etini nimet olarak
vermişti. Günlerce bu iki yemekten faydalanan Yahudiler Musa peygambere "Hani
bir zamanlar, 'Ey Musa, biz tek çeşit yemeğe asla katlanamayacağız, yeter artık
bizim için Rabbine dua et de bize yerin yetiştirdiği şeylerden; sebzesinden,
kabağından, sarımsağından, mercimeğinden ve soğanından çıkarsın." demek
suretiyle bu iki yemeğe karşı bıkkınlıklarını ifade ettiklerini, "Mûsâ
ise, “İyiyi kötü ile değişmek mi istiyorsunuz? " dediğini ve
Yahudilerin Bakara 61.ayetle eleştirildiğini biliyoruz.
Allah'ın verdiği nimetler say say
bitmez. Nimetler arasında birini diğerine öncelemek ve tercih etmek olmaz ise
de damak zevkine göre bazı yiyecekleri insanlar daha fazla ister ve yer.
Bıldırcın etinin ve kudret helvasını yerini de hiçbir yiyecek tutmaz. Üstelik
emeksiz, külfetsiz ve maliyetsiz yiyecekler. Yahudilerin istediği yerin yetiştirdikleri
ürünler ise emek, maliyet ve külfet ister. Ayette Musa peygamber iyiyi daha
düşüğü ile değişmek mi istiyorsunuz dese de insan vücudu yerin bitirdiklerini
de ister. Çünkü vücudun buna ihtiyacı var. Ne de olsa topraktan geldik toprağa
gidecek ve toprak olacağız. Ayrıca ayette geçen kudret helvası ve bıldırcın eti
ne kadar değerli olursa olsun aynı şeylerden sürekli yiyen, bal yiyen baldan
usanır misali, bir müddet sonra yediğinden bezer. Yine insanoğlu emeksiz elde
ettiğinin ve bedava gelenin kıymetini bilmez. Kısaca insan psikolojisi böyledir.
Bu kısa açıklamayı yaptım. Malumunuz
bugünlerde soğan üzerinden bu konu gündemde. Sayın Yasin Aktay da bu konuyu ele
almış. Buraya alıntılıyorum: “Soğan sembolizmi aslında Ramazan dolayısıyla
bugünlerde çokça okuduğumuz Kur’an-ı Kerim’de de karşımıza çıkıyor. Hani
Firavun’un köleleştirdiği İsrailoğulları, zulüm ve baskı altındayken Hz. Musa
onları uzun ve yorucu bir sürecin sonunda özgürlüklerine kavuşturuyor ya.
Uzun süre bir bakıma ekmek elden su
gölden ve özgürce bir hayat yaşamaktayken bir süre sonra “Hep bunları mı
yiyeceğiz? Yok mu başka bir şey, hani soğan, hani sarımsak, mercimek?” diye
söylenmeye başlıyorlar.
Burada, Hz. Musa’nın liderliğinde
kendilerine sağlanmış olan o özgürlük ortamında, üstelik en kaliteli, belki üst
sınıf insanlara özgü yiyecekler karşısında soğan talep edilmesi yine tesadüf
değildir. Soğan belli bir konfora alışıp onu rutin olarak yaşayanlara çoğu kez musallat
olan bir geçmişe özlem, yani nostaljinin ifadesidir.
Yanlış anlaşılmasın. Soğan
kesinlikle önemsiz bir konu değildir. İşte önemi tarihsel olarak taa Hz. Musa
zamanlarına kadar giden bir sembolik anlama da sahip.
Ama soğanı öne sürenler tarih boyunca
olduğu gibi her zaman aynı zamanda daha iyi olana karşı daha kötü olanı öne
sürerler. Bu da soğan sembolizmini tamamlayan bir konudur."
Sayın Aktay’ın soğan üzerinden değerlendirmesi
böyle. Döktürmüş maşallah. Siz nasıl buldunuz bilmiyorum ama sosyoloji yani toplum
bilimi alanında ihtisas yapmış ve sahasında Prof. olmuş bir akademisyene bu değerlendirmesini
yakıştıramadım. Kısaca Aktay soğan üzerinden sapla samanı karıştırmış. Benim bildiğim
kıyas iki benzer arasında yapılır. Aklı sıra İsrailoğulları ile bugün soğanın pahalılığını
dilinden düşürmeyenleri karşılaştırıyor. Bir defa bugünkü toplum ile İsrailoğulları
aynı değil. Bu toplum dün köle değildi. Aynı zamanda kudret helvası ve bıldırcın
eti ile beslenmiyordu. Kendi elinin emeğiyle yerin yetiştirdiklerinden kıt kanaat
besleniyordu. İsrailoğulları gibi kölelikten sonra bir eli yağda, diğer eli balda
bir konfora sahip değildi. Güya soğanı öne sürenler tarih boyunca vardı. Şimdi yeniden
peyda oldu diyor. Yine bu toplum rahata kavuşmuş, birçok imkanlara sahip iken geçmişe
özlem adına bu iyi duruma karşı soğan üzerinden kötü durumu özlüyor demek istiyor.
Sapla samanı karıştıran bu kıyası bir
başkası yapsa gam yemeyeceğim. Branşı itibariyle toplumun nabzını tutması gereken
ve yıllarca siyasetin içinde pişmiş, halk ile hemhal olmuş bir akademisyenin böyle
bir kıyası yapması düşündürücü. Maalesef bu kıyası da batıl bir kıyastır. Bir mantık hatasıdır. Böyle
diyeceğine, hayat pahalılığını soğan üzerinden yaşıyoruz. Biz bunun farkındayız.
Alacağımız tedbirlerle soğanın bu saltanatına son vereceğiz dese daha inandırıcı
olurdu. Unutmasın ki bu ülkede siyaset tencere, tava ve mutfak üzerinden yapılır.
Hükümetleri getiren de hükümetten eden de mutfaktır. Sayın Aktay siyasetin duayeni
olan Demirel’in “Tencerenin deviremeyeceği hükümet yoktur” sözünü de çok iyi bilir.
Evet, bu ülkede iyi giden güzel şeyler var. Ama bunlar başta soğan olmak üzere hayat pahalılığının üzerini örtemez. Bu ülke bazı alanlarda daha iyi şeyler yapabiliyor iken üretimi kolay soğanın zirveyi zorlaması ve bu durumun seyredilmesi anlaşılır değil. Bu vatandaş iyi şeylere layık olduğu kadar daha kötüsü kabul edilen soğanı da makul fiyatla almaya layıktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder