Her seçim öncesi Abdülhamit
kıyası yapılır. Günümüz siyasi iktidarı Abdülhamit ile kıyaslanır. Kıyas
yapılırken Elmalı, Sait Nursi, Mehmet Akif gibi İslamcıların Abdülhamit’e karşı
çıktıklarını, onu kıyasıya eleştirdiklerini, hal edildikten sonra pişmanlık
duyduklarını, yönetim İttihat ve Terakki'ye geçtikten sonra Osmanlı'nın
yıkıldığını, aklımızı başımıza almaz isek aynı akıbetin bizi beklediğini
anlatıp dururlar.
Kıyasta her iki liderle
ilgili ortak noktalar var:
Her ikisi de İslamcıdır.
İslamcılığı ağızlarından düşürmezler. Din, iman siyaseti yapmışlardır. Her
ikisi de İslam Birliği adına adım atmaktan kaçınmamış fakat başarılı
olamamışlardır. İslamcılık ise ülke sınırları içerisinde yürürlükte olan bir geçer
akçe olmuştur.
Her ikisi de güvenlikçi
politika izlemektedir.
Şu yönleriyle de
benzerlikler var:
Her ikisi de iktidara
ilk geldiklerinde demokrasi ve özgürlük vadetmiş, açılım yapmışlardır.
Meşrutiyet ilan edilmiş-AB ilkeleri çerçevesinde kanun yapımına hız
verilmiştir. Ne var ki bu açılım bazı endişe ve korku endişesiyle yerini
güvenlikçi politikaya bırakmıştır. İzlenen bu güvenlikçi politikayla biri otuz
üç yıl iktidarda kalmış, diğeri ise 21 yıldır iktidarda.
Her ikisi de dönemlerinde
efsane olmuş iki liderdir. Bugünkü siyasi lider Abdülhamit benzetilmektedir. Birinciye
sahip çıkamadık, buna da sahip çıkmazsak aynı akıbet bizi bekliyor denmek isteniyor.
Benzerlikler olsa da bu kıyas
tam gerçeği yansıtmamaktadır. Bir defa yönetim şekli aynı değildir. Osmanlı’da son
yıllarında nispi değişiklik olsa da mutlakiyet yönetimi varken Türkiye’de cumhuriyet
yönetimi var. Osmanlı’da meşrutiyetle birlikte Meclisi Mebusan seçimleri yapılırken
padişah için herhangi bir seçim söz konusu değildir. Yani vekil seçimlerinde meclis
çoğunluğu ne olursa olsun, padişah değişmez. Günümüzde ise hem Cumhurbaşkanlığı
hem de Meclis seçimleri beş yılda bir yenilenmektedir. Abdülhamit 33 yıl ülkeyi
seçimsiz kesintisiz yönetirken günümüz iktidarı 4-5 yılda bir seçim yapılmasına
rağmen her bir seçimi kazanarak 21 yıldır kesintisiz devam ediyor. Abdülhamit alınan
fetva ile padişahlıktan hal edilmiştir. Padişahlıktan el çektirilmesi kılıfına uydurulmuş
bir darbedir. Yerine yine hanedandan bir başkası getirilmiştir. Yani bir rejim ve
sistem değişikliği söz konusu değildir. Sadece padişah değiştirilmiştir. Günümüzde
ise Cumhurbaşkanı’nın değişmesi ve değiştirilmesi ancak seçimden seçime olmaktadır.
Seçimde yüzde 51’i aldığı takdirde aynı Cumhurbaşkanı ülkeyi yönetmeye devam edecektir.
Yeterli çoğunluğu alamadığı takdirde partisi yine Mecliste olacak, ülkeyi bir başka
Cumhurbaşkanı yönetecektir. Kısaca yönetimdeki kişi değişmekle beraber ülkede bir
rejim ve sistem değişikliği söz konusu değildir. Bir darbe söz konusu değildir.
Seçilen kişi padişahlık sisteminde olduğu gibi ölünceye kadar yönetimde kalmayacak.
Bir beş yıl sonrasında tekrar sandığa gidecektir. Üstelik günümüz Cumhurbaşkanı’nın
yönetmesi iki dönemle yani on yıl ile sınırlıdır.
Cumhurbaşkanı değişikliği
ile ülke savaşa girmeyecek, yok olmayacak, ülkemize kem gözle bakanlara ve silah
doğrultanlara buyurun bakın ve yok edin denmeyecek, güvenlik ihmal edilmeyecek.
Çünkü devlet olmanın gereği budur.
Kısaca bu ülke Cumhuriyet
ilan edildikten sonra değişik Cumhurbaşkanları ve başbakanlar tarafından yöneltilmiş,
Meclis 27 defa yenilenmiş, şimdi de yeni Cumhurbaşkanı ve Meclisi seçmek için yeniden
sandığa gidilecek. Her biri kendi çapında bu ülkeyi yönetmiştir. Hiçbiri ülkeyi
bir başkasına peşkeş çekmemiştir.
Kıyas yapalım yapmasına. Benzerliklere vurgu yapalım ama sapla samanı da karıştırmayalım. Demokrasiyi özümseyelim, etrafa korku dağları salmayalım.
"Kısaca bu ülke Cumhuriyet ilan edildikten sonra değişik Cumhurbaşkanları ve başbakanlar tarafından yöneltilmiş, Meclis 27 defa yenilenmiş, şimdi de yeni Cumhurbaşkanı ve Meclisi seçmek için yeniden sandığa gidilecek. Her biri kendi çapında bu ülkeyi yönetmiştir. Hiçbiri ülkeyi bir başkasına peşkeş çekmemiştir
YanıtlaSil." Bunu gönül rahatlığıyla soyleyebilirmiyiz. Ben söyleyemem
Kendi çapında yönetmiştir diyorum. Çok iyi yönetmişlerdir demiyorum. Zaten iyi yönetemeyen şu ya da bu şekilde tutunamayıp siyasette çok küçülmüştür ya da köşesine çekilmiştir. Ama darbe dönemleri hariç iktidara tek başına veya koalisyonla gelenler bu ülke siyasetinde şu ya da bu şekilde söz sahibi olmuştur. İcraatları halkta karşılık bulmuşsa tekrar gelmiştir en azından Mecliste yer almıştır. Siyaseten bazılarının görüşüne katılmasam da hiçbiri bilerek peşkeş çekmemiştir. Ki böyle yapan siyaseten intihar etmiş demektir. Tek parti dönemini bir tarafa bırakırsak, bu ülkede sağ, sol, İslamcı ve Milliyetçi dört eğilim bu ülkeyi yönetmiş. Menderes, Demirel, Erbakan, Ecevit, Türkeş, Özal, Çiller, Yılmaz, Bahçeli, Erdoğan. Unutmadıysam ülkede bunlar söz sahibi oldular. Bunların içinde dört eğilimi birleştiren Özal ve dört eğilimden daha fazla bir kesime hitap eden Erdoğan farklı kesimlere açılmış. Diğerleri belirli bir kitleye hitap etmiştir. Bugün siyaseten yok olsalar da Demirel, Ecevit, Özal, Erbakan, Türkeş'in seçmen nezdinde bir karşılığı var. Yılmaz ve Çiller ise parti kurucuları kadar etkili olamamıştır. Kısaca bugün 90' lı yıllardan sonra siyasette yer alan Kürtlerin partileri haricindekileri bu ülkenin yönetiminde bulundular. Güçlü ve karizma liderin gölgesinde kalsalar da çoğunun hala takipçileri var. Bir başkasına peşkeş çekmiş olsalar, karşılıkları olmaz.
Sil