Ana içeriğe atla

Çamurlaşıyoruz hemen

Bu ülkede düşmeyeceksin. Kazara düşersen asla kaldıran olmaz. Hatta elimizde imkan olursa bir tekmede biz vururuz. Kimsenin hata yapma gibi bir lüksü olamaz. Yoksa görürsün hanyayı ve Konya'yı.

Kendimizi burnumuzdan kıl aldırmayacak şekilde mükemmel görürüz. Kimseye laf da söyletmeyiz. Hata yapan insanı kazanma gibi bir vazifemiz yok. İnsanları değerlendirirken "Beşerdir, şaşar" sözünü unutup vurdukça vuruyoruz. Yakışmıyor gerçekten. Haydi diyelim ki bir insan bilerek veya bilmeyerek bir hata yaptı, bir paylaşımda bulundu, bir seviyesizlik  yaptı. Kendisinden beklenmeyen bir harekette bulundu. Hemen üzerine çullanıyoruz. Adamı anasından doğduğuna doğacağına pişman ediyoruz. Adamın seviyesizliğine alçalarak vurmaya devam ediyoruz. Ne anası kalıyor, ne de babası. Hakaretin bini beş para. Eğer adam önlerine çıksa inanın gözünü kırpmadan öldürecekler. Aslında böyle yaparak kendi çap ve seviyelerini de göstermiş oluyorlar. Benim de aslında senden farkım yok, sen tencere isen ben de kapağım demektir bu. Yapılan densizliğin karşılığı bu değil. Ya adamı muhatap almayıp yoluna devam edersin, ya da seviyeli cevap verirsin. Bizim yaptığımız düpedüz terbiyesizliktir. Ahlak hiç değil. Etik değerlerden geçtim bizim insanlık sorunumuz var.

Bir defa bir insanın görüşü, görüşün yazıya dökülmesi, sanalda paylaşılması bir vitrinlik iştir, satışa çıkmadır. İsteyen alır, istemeyen almaz. Herkesin müşterisi vardır. Biri bir görüş paylaştığı zaman herkes ona uyacaktır, beğenecektir diye bir kural yoktur. tasvip edersen beğenirsin, onaylayıp yorum yazarsın. Onaylamaz isen beğenmezsin, cevap vermezsin, yok kabul eder, görmezden gelirsin. İllaki cevap vermen gerekiyorsa edep ve üslubunu bozmadan medenice cevap verirsin. Hızını alamadıysan gider adamın bulunduğu yere hakaret etmeden protesto hakkını kullanır, bulunduğu görevden istifaya davet edersin. Paylaşım seni rahatsız etmişse, rencide etmişse Bilgi Edinme başta olmak üzere hakkını arayabilirsin, savcılığa suç duyurusunda bulunabilirsin, manevi tazminat davası açabilirsin.

Ben bu ülkenin insanını anlamıyorum gerçekten. Hakaretlerle nereye varmak istiyoruz? Ne kazanacağız böyle davranmakla. Ayrıca hakaret etme ve savunma konusunda da objektif değiliz. Eğer kendi görüşümüze paralel bir paylaşım görmüşsek adamın devlet memurluğu falan aklımıza gelmez: "Adamın kralısın" deriz. Muhalif bir görüş ise basıyoruz çığlığı ve yaygarayı. Kendimizden veya değil, siyasi söylem yapması yasaklanan biri bir paylaşımda bulunduğu zaman ilk önce kendi savunduğun fikri savunan devlet memuruna da karşı çıkmamız gerekiyor. Teşbihte hata olmasın; herkes kendi köpeğini bağlarsa, köpeğine sahip çıkarsa, köpeğine haddini bildirir, onun cezasını kendisi verirse bu tür paylaşımlar gündemimizde olmaz. Kimse de bundan rahatsız olmaz. Maalesef sanal alem siyasi görüşünü ifade eden devlet memurlarıyla dolu. Hem iktidarı savunan hem de muhalefeti savunan. Önce ortak noktada buluşalım. Siyasi söylemde bulunan kim olursa karşısında yer alabiliyorsak ben o kişilerin alnından öperim. Ama kimse yoğurdum ekşi demiyor.

Birbiriyle seviyeli bir şekilde konuşamayan, medenice cevap veremeyen; itiraz, şikayet, protesto hakkını kullanamayan bizim gibi okumuşlardan bu ülkeye hiçbir katkı olmaz. Havasını teneffüs ettiğimiz bu ülkede birbirimizi siyasi söylemlerimizden dolayı kırp geçireceksek -ki öyle maalesef- seviyeli bir üslup geliştiremeceksek siyasetten önce edep ve ahlak öğrenelim. Değer mi yanlış bir paylaşım dolayısıyla insanların birbirini üzmesine. Bu tür hareketlerimiz bizim seviyemizi gösterdiği gibi insanlıktan nasibimizi almadığımızın da göstergesidir. Kime ne yararı var bu üslup ve söylemlerin? Siyasetiniz batsın sizin. Sizin gibi seviyesizlerin yaptığı siyasetten de hayır gelmez. Burnundan soluyan, muhalifini düşman gibi gören tiplerin oluşturduğu ortam ancak gerginlik doğurur. Bundan da bu ülke zarar görür.

Herkes yerini, seviyesini, makamını, haddini bilsin. Devlet memuru musun sadece işini yapacaksın. Siyasete karışmayacaksın. Devlette çalışan ister hizmetli, ister memur, ister öğretmen, ister müdür kim olursan ol, sadece kendi işini yap. İster iktidarı sev, ister nefret et. İster iktidara yakın ol, ister muhalif. Öncelikle hepimiz ikircikli davranışı terk edelim. Ben kendim devlet memuru olarak her türlü paylaşımı yapacağım, ama birileri yapamayacak. Yasaksa herkese yasak, serbest ise herkese serbest olmalı. Yasak devam ediyorsa devlet paylaşım sahibi memurun yakasına yapışmalı, hesabını sormalı. Yok yasak mevzuatı uygulanmayacaksa o zaman önce yasağı kaldırın, kim ne yaparsa yapsın. Çünkü bu ülkenin en büyük sorunlarından biri de yasakların ciddiye alınmayıp çiğnenmesidir.

Hasılı, siyasi söylemlerde bulunan devlet memurlarına hesap sorulurken aynı zamanda dili ve kalemi hakaretten başka bir şey bilmeyen kişilere de hesap sorulmalıdır. Çünkü bizim hakkımızdan ancak kuralları uygulamak gelir. Kimsenin çiğnediği yasak, yaptığı hakaret yanına kar kalmamalı. 08/02/2017

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde