Ana içeriğe atla

Büyükanneye torun maaşı *

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ile Çalışma Bakanlığı arasında düzenlenen protokole göre; 6-12 aylık torunlarına bakan büyükannelere  425 TL maaş verilecek.  Mart ayında başlayacak ödemeye göre şimdilik 10 il pilot bölge seçilmiş. Uygulamadan yararlanmak için çalışan annenin en az geriye dönük bir yıllık sigortalılık hali şart koşuluyor. Annenin maaşı ise iki asgari ücretten az olması gerekiyor.

Protokol imzalanmış. Bu düzenlemeden kimler, ne kadar kişi yararlanacak bunu da uygulanmaya başlayınca görürüz. Bize hayırlı olsun demekten başka ne demek düşer? Çocuğa bakmada sanırım bir sıkıntı olmalı ki devlet böyle bir düzenlemeye gidiyor. Fakat insan sormadan edemiyor? Böylesi düzenleme önceliklerimiz arasında mı olmalıydı?

TÜİK’e göre 2016 yılında 15-64 yaş arası kadınlarda işsizlik oranı % 13,3 erkeklerde  bu oran  11,3 olarak tespit edilmiştir. 15-24 yaş arasında ise bu oran kadınlarda 20,5 erkeklerde ise 19,2 olarak ortaya çıkmıştır. Yanlış hesap yapmıyorsam her 5 kişiden birimiz işsiz. Çalışmıyor, ya da iş arıyor. Devlet veya özel sektör iş veremiyor bu insanımıza.


Devletin büyükanneye maaş vermesi anneleri yani bayanları çalışmaya teşvik anlamına gelmektedir. Çocuğu olan annelere verilen bu teşvik, çalışan ailelere az da olsa bir katkı sağlayacaktır. Bu kadar işsizimizin olduğu bir ortamda işi olup maaş alan anneye katkı çok doğru olmasa gerek, zamanlaması uygun değil diye düşünüyorum. Öncelik işsizleri iş sahibi yapmak olmalıydı? Çalışan annelerin çocuğu olduğuna göre -boşanma vb özel durumlar hariç- zaten bu eve çift maaş giriyor demektir. İşsizler ordusu arasında  ise belki karı-kocanın her ikisi de işsiz olabilir. 

Okuyanlar arasında ve mezun olduktan sonra görev almada, iş bulmada kız çocuklarının erkek çocuklara göre daha azimli oldukları göze çarpmaktadır. Erkek çocuklar, soyumuzu devam ettirecek, büyüyünce bize bakacak düşüncesiyle ailelerin çoğu tarafından biraz fazla şımartılınca okumada pek gözleri olmuyor. Erkekler ailesine nazlanıp yaramazlık yapa dursunlar kızlarımız okuyup bir yerlere gelmektedir. Birçok kuruma gidildiği zaman çalışanlar içerisinde erkeklerin bayanlara göre sayısının çok az olduğu dikkat çekmektedir. Eskiden her kurumda çalışan birkaç bayan var iken şimdi erkeklere göre ezici bir üstünlükleri var kadınların. Neredeyse birçok meslek bayan mesleği olmuş durumdadır. Kadınların çalışma hayatında bizde varız demesiyle birlikte çalışan anneler sorun üzerine sorun yaşamaktadır. Çünkü çocuk kendi başına yeter duruma gelinceye kadar bakıma muhtaçtır. Kadın çocuğuna mı bakacak, ev işlerini mi yürütecek, iş hayatında çalışmak için mücadele  mi edecek? Evet, karı-koca çalışmak suretiyle evin ekonomik refah seviyesi yükselmektedir. Çünkü eve çift maaş girmekte. Bu durumda anne gücünden daha fazla bir efor sarf etmek durumunda kalacaktır. Çocuğun bakımı ise başlı başına bir sorundur. Anne şefkatiyle büyüyecek ana kuzusu çocuklar akşamdan akşama annesini görebilmekte. Akşamı iple çekmektedir. İster büyükanne, ister bakıcı, ister kreş çocuğa kim bakarsa baksın, isterse mükemmel baksınlar, anneyi aratmasınlar; çocuğun bakımında annenin yeri her zaman için ayrıdır. Kimse annenin yerini tutamaz.

Sözlerimden kadınların çalışmasına karşı olduğum anlamı çıkmasın. Kimsenin çalıştığında gözüm yok, Kimseyi de kıskanmıyorum. İsteyen çalışmayı seçer, isteyen de çalışmaz. Bu bir tercih meselesidir. Kadın dışarıda başkasının işini yaparken, başkasının çocuğuyla ilgilenirken kendi çocuğu başkasına emanet. Çocuk yetiştirmeyi önemsemiyoruz anlaşılan. Çocuk ailenin tutkalıdır, neşesidir, toplumun çekirdeğidir, geleceğimizin teminatıdır. Çocuğun yetişmesinde/eğitiminde/terbiyesinde annenin önemi küçümsenemeyecek kadar büyüktür.

Büyükanne torununa bakacaksa parası için değil, kendisinden bir parça olduğu için bakar. Çalışmayı seçen anne de çocuğunun bakımı için mutlaka tedbirini almış, A ve B planları yapmıştır. Zor da olsa çalışma hayatına devam edecektir. Devlet mutlaka yardım yapacaksa bunun adı “Büyükanneye torun maaşı” şeklinde olmamalı. Bu parayı bugün çocuk parası adı altında verilen sembolik paraya ekleyebilir. Aile çocuğu adına yatan bu parayı ister kendi harcar, ister çocuğun harcamalarında kullanır, ister büyükanneye veya çocuğuna bakan bakıcıya verir.

Yetkililerin bu aldıkları kararı yeniden gözden geçirmesinde fayda vardır.  08/02/2017

* 09/02/2017 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde