10 Mart 2017 Cuma

Saçın-sakalın, sarığın-cübben senin olsun!

Dindarlığımızın resmidir !
Birisi Hz Ömer’in yanında bir başkasını övüyormuş. Hz Ömer’in: ­-Sen bu adamla yolculuk yaptın mı” sorusuna adam: Hayır cevabı veriyor. Ardından Ömer: -Sen bu adamla alışveriş yaptın mı” der. Adam: Hayır der yine. Ömer: “Sen bu adamla komşuluk yaptın mı” diye sorar. Adam yine hayır deyince, Ömer adama: “hayır, vallahi! Sen bu adamı tanımıyorsun” diye söyler.

Hz Ömer: “Ey İnsanlar! Hiç kimsenin namazı ve orucuna bakarak onu değerlendirmeyiniz .Lakin kişinin konuşunca doğru konuşup konuşmadığı ile kendisine bir şey emanet edildiğinde onu koruyup korumadığına bakın siz.” Der. Hz Muhammed de: "Kişinin namazı, ibadeti sakın sizi aldatmasın. Siz, Onun dirhem ve dinarla olan münasebetine bakın…”buyurmaktadır.

Bu konuda verilecek örnekleri ve sözleri çoğaltabiliriz. Aslında insanlar zor  zamanda belli olur. Şekline şemailine bakarak bir insanın iyi-kötü, güvenilir-hain…olduğu bilinemez. Bu kriteri bilmemize rağmen toplumumuzda bir kişi hakkında ya şekline-şemailine, saçına-sakalına,  ya makam-mevkisine, ya da namazına, niyazına bakarak hakkında kanaat belirtiriz. O kişiye güveniriz. O kişi beklemediğimiz bir davranışı yapınca da apışıp kalırız. Sonra söylenmeye başlarız: Bir de namaz kılıyor, oruç tutuyor, hacca gitti geldi, üstelik sakalı var. Ağzından hiç ayet-hadis düşmüyor…gibi. İbadetlerin her birinin insanı ahlaki yönden gelişmesi için katkısının olduğu muhakkaktır. Fakat hiçbir yerde namaz kılan iyidir, sakalı olan mükemmeldir…siz bunlara güvenin demez. Buna rağmen güvenip yarı yolda kaldığımız çoktur. Aşağıdaki hikaye de tam bu durumumuzu anlatan bir hikayedir:

“Güvercinin biri yeşil bahçelerin üzerinden uçarken konup karnını doyuracağı güvenli bir yer aradı. Aşağıya doğru bakınca, bağında çalışan sakallı, sofu görünümlü bir ihtiyar gördü.
Kendi kendine, "Bu insan dindar biri olmalı, bana bir zararı dokunmaz" deyip bahçenin bir köşesine kondu ve yerdeki otlardan yemeye başladı.
Sakallı ihtiyar bunu fark etti; yavaştan yanındaki asasına davrandı ve güvercine doğru fırlattı. Hedef isabetle vurulmuş, güvercinin her iki ayağı kırılmıştı.
Sorun şeriat mahkemesine intikal etti. Adil hâkim, sofu görünümlü ihtiyarın da iki bacağının kırılmasına hükmetti: Kısasa kısas.
Tam bu esnada güvercin itiraz etti ve:
'Hayır efendim onun ayaklarının değil, sakalının kesilmesini istiyorum' dedi.
- Hakim: Peki neden?
-Güvercin: 'Çünkü beni yanıltan onun sakalıydı. Eğer onun sakalını kesmezseniz daha benim gibi niceleri aynı yanılgıya düşebilir.
Hakim bu itirazı yerinde buldu ve durduğu yerin hakkını verememiş, saf kalpli güvercini yanılgıya sevk etmiş olan sakalın kesilmesine hükmetti.”

İnsanları tanımak için insan sarrafı olmak gerek. Yukarıdaki kriterlerden bir veya bir kaçını test etmekte fayda vardır. Haydi bir defa kandık/kandırıldık. Bir delikten ikinci defa ısırılmamak gerekir. Ayrıca giydiği elbise ile bir camiayı temsil ediyorsa bu görevi yapanların daha hassas olmalarında fayda vardır. Sakala halkımızın yüklediği anlam büyüktür, başörtüsüne ayrı bir değer vermektedir. O zaman sakal koyanın, başörtüsü takanın, bir camiayı, bir görüşü temsil edenlerin milleti kandırma gibi bir lüksleri olamaz. Olan da temsil ettiği camia ve değerlere olur. Çünkü halkın bunlara güveni kalmaz.

Senin saçın-sakalın, sarığın-cübben, okuduğun ayet ve hadis insanlara güven vermiyorsa allameyi cihan olsan, dünya senin olsa kaç yazar? Senin olsun hepsi...10/03/2017




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder