Ana içeriğe atla

Saçın-sakalın, sarığın-cübben senin olsun!

Dindarlığımızın resmidir !
Birisi Hz Ömer’in yanında bir başkasını övüyormuş. Hz Ömer’in: ­-Sen bu adamla yolculuk yaptın mı” sorusuna adam: Hayır cevabı veriyor. Ardından Ömer: -Sen bu adamla alışveriş yaptın mı” der. Adam: Hayır der yine. Ömer: “Sen bu adamla komşuluk yaptın mı” diye sorar. Adam yine hayır deyince, Ömer adama: “hayır, vallahi! Sen bu adamı tanımıyorsun” diye söyler.

Hz Ömer: “Ey İnsanlar! Hiç kimsenin namazı ve orucuna bakarak onu değerlendirmeyiniz .Lakin kişinin konuşunca doğru konuşup konuşmadığı ile kendisine bir şey emanet edildiğinde onu koruyup korumadığına bakın siz.” Der. Hz Muhammed de: "Kişinin namazı, ibadeti sakın sizi aldatmasın. Siz, Onun dirhem ve dinarla olan münasebetine bakın…”buyurmaktadır.

Bu konuda verilecek örnekleri ve sözleri çoğaltabiliriz. Aslında insanlar zor  zamanda belli olur. Şekline şemailine bakarak bir insanın iyi-kötü, güvenilir-hain…olduğu bilinemez. Bu kriteri bilmemize rağmen toplumumuzda bir kişi hakkında ya şekline-şemailine, saçına-sakalına,  ya makam-mevkisine, ya da namazına, niyazına bakarak hakkında kanaat belirtiriz. O kişiye güveniriz. O kişi beklemediğimiz bir davranışı yapınca da apışıp kalırız. Sonra söylenmeye başlarız: Bir de namaz kılıyor, oruç tutuyor, hacca gitti geldi, üstelik sakalı var. Ağzından hiç ayet-hadis düşmüyor…gibi. İbadetlerin her birinin insanı ahlaki yönden gelişmesi için katkısının olduğu muhakkaktır. Fakat hiçbir yerde namaz kılan iyidir, sakalı olan mükemmeldir…siz bunlara güvenin demez. Buna rağmen güvenip yarı yolda kaldığımız çoktur. Aşağıdaki hikaye de tam bu durumumuzu anlatan bir hikayedir:

“Güvercinin biri yeşil bahçelerin üzerinden uçarken konup karnını doyuracağı güvenli bir yer aradı. Aşağıya doğru bakınca, bağında çalışan sakallı, sofu görünümlü bir ihtiyar gördü.
Kendi kendine, "Bu insan dindar biri olmalı, bana bir zararı dokunmaz" deyip bahçenin bir köşesine kondu ve yerdeki otlardan yemeye başladı.
Sakallı ihtiyar bunu fark etti; yavaştan yanındaki asasına davrandı ve güvercine doğru fırlattı. Hedef isabetle vurulmuş, güvercinin her iki ayağı kırılmıştı.
Sorun şeriat mahkemesine intikal etti. Adil hâkim, sofu görünümlü ihtiyarın da iki bacağının kırılmasına hükmetti: Kısasa kısas.
Tam bu esnada güvercin itiraz etti ve:
'Hayır efendim onun ayaklarının değil, sakalının kesilmesini istiyorum' dedi.
- Hakim: Peki neden?
-Güvercin: 'Çünkü beni yanıltan onun sakalıydı. Eğer onun sakalını kesmezseniz daha benim gibi niceleri aynı yanılgıya düşebilir.
Hakim bu itirazı yerinde buldu ve durduğu yerin hakkını verememiş, saf kalpli güvercini yanılgıya sevk etmiş olan sakalın kesilmesine hükmetti.”

İnsanları tanımak için insan sarrafı olmak gerek. Yukarıdaki kriterlerden bir veya bir kaçını test etmekte fayda vardır. Haydi bir defa kandık/kandırıldık. Bir delikten ikinci defa ısırılmamak gerekir. Ayrıca giydiği elbise ile bir camiayı temsil ediyorsa bu görevi yapanların daha hassas olmalarında fayda vardır. Sakala halkımızın yüklediği anlam büyüktür, başörtüsüne ayrı bir değer vermektedir. O zaman sakal koyanın, başörtüsü takanın, bir camiayı, bir görüşü temsil edenlerin milleti kandırma gibi bir lüksleri olamaz. Olan da temsil ettiği camia ve değerlere olur. Çünkü halkın bunlara güveni kalmaz.

Senin saçın-sakalın, sarığın-cübben, okuduğun ayet ve hadis insanlara güven vermiyorsa allameyi cihan olsan, dünya senin olsa kaç yazar? Senin olsun hepsi...10/03/2017




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde