Ana içeriğe atla

Uzaklaştığımız değerlerimizden vefa

“Borcunu ödeme,  sözünü yerine getirme, sözünde durma; sevgi, dostluk ve bağlılıkta sebat,  sevgide bağlılık” gibi anlamlara gelen vefa hepimizin bildiği gibi dört harften oluşuyor. Görüldüğü gibi kendisi küçük ama anlamı büyük bir kelime.

Hepimize lazım oluyor bir gün. Bir konuda yalnız kaldık mı hatırlarız bu kelimeyi. Çoğu zaman da dertleniriz; vefa kalmamış, İstanbul'da bir semtin adı deriz. İçimize kapanır, hayata küseriz. 

İnsan büyüdükçe daha çok arıyor bu vefayı. Hele bir de unutulmaya yüz tuttuğu zamanlarda daha fazla bir ihtiyaç duyuyor. Vefa; unutulmamak, hatırlanmak, aranmaktır. İyi günde ve kötü günde dostunu yalnız bırakmamaktır. Sevinç ve üzüntülü anlarına ortak olmaktır. Geçmişte içilen bir acı kahvenin 40 yıl hatırını gütmektir. İyi gün değil, kötü gün dostu olmaktır. Yıllar geçse de bir hal-hatır sormadır, gönül almadır. Dostuna, yanında ayrı bir yeri ve değerli olduğunu hissettirmedir. Sözde değil, özde sevmedir.

Tarihimiz, kültürümüz vefaya ayrı bir yer vermiştir. Örnekleri de çoktur. Vefa sadece dostumuza, sevdiğimize değil; onun çoluk ve çocuğuna da gösterilir, baba dostu tabiri de sanırım buradan gelmektedir. Bize küçüklüğümüzde öf demeyen anne ve babaya büyüdüğümüzde "öf" bile dememekti, bakımlarını üstlenmekti. Onları horlayıp dışlamamaktı. Onlardan ilgi, alaka ve güler yüzü esirgememekti. Kültürümüzde huzur evlerine yer yoktu... Değerlerimiz böyle idi.

Birçok değerlerimizde olduğu gibi vefada da bir yozlaşma söz konusu günümüzde. Anne-baba bir yüktür artık evladının gözünde. Çünkü muhtaçlığı kalmamıştır. Yük olduğu hissini edinen anne-baba soluğu, adına huzur dedikleri kimsesizler ve sahipsizler yurdunda alıyor… Öğretmen için; "Vurduğu yerde gül biter... Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum" bakış açısından "Çocuğuma yan bakanın yuvasını bozar, hayatı zindan ederim" noktasına gelindi. Öğretmenin başarısı öğrencinin başarısına endekslendi. İyi öğretmen en fazla net çıkartan öğretmen oldu artık. Kimse öğretmenin değer ve davranış vermesini istemiyor. 

Bir dostumuzdan borç alma dönemi neredeyse bitti. En iyi dostumuz kapısını çaldığımız zaman bize kapısını ve kasasını açan bankalar oldu. O kadar vefalılar ki elimizi verdiğimiz zaman kolumuzu kapıyor. Salmıyor hiç. Ömür boyu müşterisiyiz artık, ona olan borcumuzu ödemek için. Öğrenci ve öğretmen, anne-baba ve evlat, komşuluk, dostluk, amir ve memur vs ilişkileri menfaat ilişkisine dayanır oldu. İşimiz bitinceye kadardır. Çıkarımız kalmayınca bir daha geri dönmeyecek şekilde terk eder olduk.


Dilimizden hiç düşürmediğimiz bu vefanın sözde değil özde olması için bir ve beraber iken isteyerek veya istemeyerek meydana gelmiş hoş olmayan durumları kuma yazmak, gördüğümüz iyilikleri ise kayaya yazmak gerek. Almadan vermeyi alışkanlık haline getirmek, çok büyük beklentiler içerisine girmemek, karşılıksız sevmek, insanları olduğu gibi kabul etmek gerekir diye düşünüyorum. Gözden ırak olan gönülden de ırak olur dendiği gibi geçmişi hayırla yad etmek için ziyaretler yapmak, hediyeleşmek geçmişi diri tutar, vefayı yarınlara taşır. Vefa gösterenlerden ve vefa görenlerden olmamız dileklerimle!... 09.03.2017

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde