Ana içeriğe atla

Depremler kıyametin küçük bir provasıdır **


02/03/2017 Perşembe günü öğle saatlerinde merkez üssü Samsat ilçesinde 5.5 şiddetinde bir deprem meydana geldi. Bazı binaların yıkılmasına bazılarının ağır hasar görmesine sebep olmuştur. Başbakan yardımcısı Veysi KAYNAK’ın verdiği bilgiye göre 2 kişinin hafif yaralandığı belirtilmiştir.

Öncelikle tüm Türkiye’ye özellikle Adıyaman’a büyük geçmiş olsun dileklerimi ifade etmek isterim. Allah beterinden korusun.  Can kaybının olmaması sevindirici bir durum.  Bundan sonra zaman zaman artçı sarsıntılar olabilir. Adıyamanlılar’ın bunu da soğukkanlı bir şekilde atlatacağına inanıyorum.

Adıyaman neleri atlatmadı ki.  Geçmişte Hizbullah’ın yöneticileri hep Adıyaman’dan çıkıyor dendi. Canlı bomba olanlar eğitimini burada alıyor dendi.  Oluşturulmaya çalışılan bu algılara Adıyamanlılar sağduyulu bir şekilde yaklaşarak hep atlattılar. Efendiliklerini  hiç bozmadılar. Adı gibi yaman insanlar.  Kültürlü insanlar. Çilenin her türlüsünü çekmiş kişilerdir. Devlete yük olmadan kendi yağlarıyla kavrulmaya çalışan, kendi el emeğiyle geçinmeye çalışan insanlardır. Bir Güneydoğu kenti olmasına rağmen huzur ve sükunetin adresidir Adıyaman; Kahta,  Samsat, Gerger, Sincik, Tut,  Çelikhan, Gölbaşı, Besni ilçeleri ile birlikte.

Öğrencilerim kıyamet nasıl kopacak şeklinde soru sorarlar. Ben onlara: Zaman zaman meydana gelen depremler kıyametin küçük bir provasıdır. Her bir deprem bizi birbirimize kenetler, yardımlaşma duygularımız yeniden depreşir. Birlikte yaralar sarılır. Ölümü, öbür alemi biraz daha düşünmemize sebebiyet verir.  Çünkü hepimiz zaman zaman dünya meşgalesine o kadar kaptırırız ki ölüm gelmeyecek gibi yaşamaya  devam ederiz.  İşte bu depremler bizim kendimize gelmemizi sağlar. Yeter ki ibret almasını bilelim, şeklinde açıklarım.

Depremden sanal alem vasıtasıyla haberdar oldum. Deprem dolayısıyla sanal alemde bilgi paylaşımı yapılırken Adıyaman’ın haleti ruhiyesini de yazanlara rastladım. Kahta’dan öğrencim Mustafa Necateddin AKTAŞ’ın güzel paylaşımları  deprem hakkındaki fikirlerimi pekiştirdi: “Şöyle bir baktım da ne yalan söyleyen var ne gıybet eden; ne haram konuşan ne de günaha dalan. İnsan ne kadar da masumlaşıyor musibet anında.Bir diğer paylaşımı: ” Sallanınca terk edilen namazlar, sonra tekrar kılınan ama bu kez huşunun dibine vurulan namazlar…Allah'ım Sen ne kadar büyüksün.Şeklindeydi.
Adıyaman üzerinde oluşturulmaya çalışılan algılardan nasıl kurtulduysa evelallah bu doğal afeti de atlatacaktır. Buna inancım tamdır. Zaten  Adıyamanlılar dini bütün insanlardır.  Adıyaman’ın bir ilçesi olan Kahta ilçesinde yedi yıl kaldım. Orasını kendi memleketim ve evim bildim. Hiçbir kötülüklerini görmedim. Yabancılık hissetmedim. Depremin merkez  üssü olan Samsat’a da gidip geldim. Balıklarını yedim. Allah kendilerinden razı olsun. Tekrar geçmiş olsun.

Yazımı öğrencilerimin ve tanıdığım Kahta halkının bir sözüyle bitirmek istiyorum: “Bir emriniz var mı? 02/03/2017

** 02/03/2017 günü Kahta Söz gazetesinde yayımlanmıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde