Ana içeriğe atla

Referans aldığımız harekete uygun davranalım!

Bildiğim kadarıyla 'Hılfu'l Fudül' diğer adıyla 'Erdemliler Hareketi' veya 'Erdemliler İttifakı' Mekke dışından gelen yabancıların can ve mal emniyetini sağlamak, zayıf ve güçsüzleri korumak, zulmü önlemek gibi amaçlarla toplumda saygınlığı olan, iyi niyetli kişiler tarafından kurulan bir barış cemiyetidir. Bu anlaşmaya katılanların içerisinde farklı dünya görüşüne sahip insanlar var. Hepsinin ortak noktası zulmü engellemek için ahlaki ilke çerçevesinde birleşmiş olmalarıdır. Peygamberimiz de bu anlaşmaya imza koymuş, yıllar sonra bu hareket hakkında: "Bugün böyle bir anlaşma yapılsa yine imza koyarım" diyerek övgüyle bahsetmiştir.

Erdemliler hareketi sadece o zamana mahsus değildir. Aslında her devirde olmalıdır. Çünkü insanlık tarihi kadar eskidir ezen ve ezilen mücadelesi. Hep güçlüler zayıfları ezip geçmiştir. Yine her devirde zalimler olduğu gibi zulme sesini çıkartan/çıkartacak insaf sahibi insanlar da olmuştur. Eğer dünyada cereyan etmekte olan güçlünün güçsüzü yendiği zulme dur denmek istiyorsa bireysel karşı çıkışlardan ziyade tıpkı Erdemliler İttifakında olduğu gibi ses getirecek organize hareketlere ihtiyaç var bugünlerde. Şayet böyle bir güç oluşturulmazsa bireysel çıkışların kafası ezilir suyun başını tutanlar tarafından.

Bazıları, içinde bulunduğu hareketi 'Hılfu'l Fudül'a benzetirler. Güzel bir şey bir insanın hareketini örnek alınması gereken şeylere dayandırması. Referansını böyle bir harekete  dayanak yapanların adını kullandığı şeye  uygun davranması gerekir. Yoksa gülünç duruma düşerler. Günümüzde sivil toplum kuruluşu adı verilen nerede bir cemaat, vakıf, dernek, sendika vb varsa yönetim kadrosundan üyesine varıncaya kadar aynı düşünce, aynı inanca sahip kişilerden oluştuğunu görürüz. Siz hiç farklı kulvarlarda çalışan, ayrı dünya görüşüne sahip insanların bir araya gelip birlikte iş yaptığı herhangi bir organizasyona şahit oldunuz mu? Ben görmedim. Genelde hepsi aynı fabrikanın ürünü gibidir. Yabancı zihniyetten biri gelmez, gelse de barındırılmaz, dışlanır. Herkes kendine Müslüman gibi görünüyor.

Teşkilat yapısı itibariyle günümüzdeki teşkilatlanmaları Hılfü'l Fudül'e benzetmek doğru değildir zannımca. Çünkü üye ve örgütlenme bakımından birbirinin ikizi gibidirler. Eğer bir mağdurun elinden tutacaklarsa ancak kendi üyelerinin mazlumlarına sahip çıkarlar, onun elinden tutarlar. Bir başkasına ait mazlumun elinden tutmak akıllarına bile gelmez, hatta iyi olmuş bile derler. Kazara bu STK'lar gücü eline geçirmişse muhaliflerinin üzerinden buldozerlerle geçerler. Hemen hemen her yere kendi üyelerini yerleştirmeye, kadrolaşmaya çalışırlar. Farklı bir renge asla tahammül etmezler.

Tüm STK'ları aynı kategoriye koymak doğru değil. Mutlaka mazlumun sesi olmak için ortaya çıkmış hareketler vardır. Ama genel görüntü maalesef bu. Kendileri, bırakın hemen hemen her kesimdeki mazlumların elinden tutmayı...bizzat kendileri zulmün kaynağı olabiliyor. Bilerek veya bilmeyerek eline geçirdiği güç sayesinde ne oldum delisi olanların en azından hareketlerini Erdemliler Hareketine benzetmemesinde fayda vardır. Zaten böyle tasvir edenler kendileri bu duruma inansa bile bir başkası bıyık altından güler böyle benzetmelere.

En azından kendimizi ait hissettiğimiz, benzettiğimiz harekete uygun davranmamız lazım. Yok böyle davranamıyorsak bari  böyle güzel hareketlerin adını ağzımıza almayalım... Hılfü'l Fudül de tarihteki yerinde dursun. Çünkü bu hareketi ağzımıza alarak erdemli olunmaz. Laf ile -zaten- peynir gemisi yürümez. 28/02/2017

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde