Ana içeriğe atla

Oh be! Dünya varmış

Normal şartlarda mağazadan hazır pantolon almam. Çünkü genelde dar kesim oluyor. Giyimi de rahat olmuyor. Benim giyeceğim her şey bol ve uzun olmalı. Bol olmalı ki, rahat hareket edebileyim, ayrıca vücut hatlarımı göstermesin. Uzun olmalı ki, kısalırsa veya yıkandıktan sonra çekerse paçasını açtırır uzattırırım. Öyle gördük büyüklerimizden. Boy alıp da kısalıp boşa gitmesin, kilo alır da daralmasın diye. Eskiler uzun ve bola çözüm olur da kısa ve dara çözüm olmaz derlerdi. Bana da onlardan kalmış. Elbise alacaksam mutlaka genişini alırım.

Ocak ayı içerisinde yolum bir mağazaya düştü. Kışlık ceket ve parke aldım. Tam çıkacakken yanımdaki arkadaş kadife pantolonlara baktı. Ben de baktım.  Ağarır mı soruma görevliden ağarmaz cevabı aldıktan sonra bir renk beğenerek kabine girdim. Giydikten sonra oturup kalktım. Çok da dar görünmüyor, sıkmıyor, bundan iyisi can sağlığı dedim aldım.  Paçasının yapılması için ödemeyi yapıp pantolonu mağazada bıraktım. Birkaç gün sonra teslim alıp dolabıma kaldırdım, bir gün giyerim diye.


Geçen hafta pantolonu giydim, nedir ne değildir bir bakayım diye. Beni sıkan bir şey var. Sanki harekat alanımı daralttı, ne oturması rahat ne de yürümesi, ne de abdest almak için ayağı kaldırması. Kendimle beraber sanki başka bir şey de taşıyorum ya da sanki bir yere bağlanmış gibi hissediyorum kendimi. Bugün pantolonu değiştirdim. Oh be! Dünya varmış dedim kendi kendime. Bir hafta boyunca kendime eziyet etmişim. Hürriyetime kavuştum çıkardıktan sonra. Neydi öyle! Sanki ayağımda beni bir yere bağlayan prangalar vardı. (Üşenmedim pantolonu giydim, sol tarafa koydum fotoğrafı. Çok da dar almışsın demeyesiniz diye. Gördüğünüz gibi çok da dar görünmüyor.)

Dar kesimmiş benim giydiğim. Sanırım hazır alınan pantolonların hepsi dar kesim. Tam vücuda oturacak şekilde kesilen bu tür kesimlerin kime ne faydası var? Anlamakta zorlanıyorum gerçekten. Üstelik almadan önce pantolonu giydim. Rahat mı diye oturup kalkmıştım. Pantolonu denerken beni sıkan kapalı kabin sanmıştım, meğerse pantolonmuş. Kendi kendime: "Ne işin vardı hazır giyimde? Adam gibi diktirseydin olmaz mıydı. Diktirdiğin pantolonlardaki hürriyeti hangi bir hazır ürün verdi sana dedim. Dedim ama almış ve giymiş bulundum, üstelik bizzat üzerimde hakkal yakin test ettim. Bir daha mı tövbe!

Giyimi rahat olmasa da ben bu yaştan sonra ne kısalırım, ne de uzarım. Üzülürüm de giydiği ceketinden, montuna, gömleğinden, pantolonuna varıncaya kadar giyindiği dar olan kimselere acıdım. Gerçekten giydikleri o dar şeyler insan için tam bir işkence. Hem de öyle böyle bir işkence değil. Tam bir Çin işkencesi. Üstelik dar giyinenlerin çoğu  daha gelişme çağında. Kimi boya veriyor, kimi de kiloya. Aldıkları zaman tam vücuda göre alıyorlar. Boya veya kiloya verir vermez de artık yepyeni elbise, giyilmemek üzere dolabı işgal etmek üzere kaldırılıyor. Çünkü ya daralmıştır, ya da kısalmış. Haydi tasarrufu geçtik. Tüketim toplumuyuz. Parayı veren ana-babayı düşünmedik. Alıp eskimeden kaldırıp bir tarafa atacağız. Nasıl rahat ediyorlar o daracık pantolonların içerisinde. Haydi rahatı sevmiyorlar. Nasıl giyiniyorlar? O daracık pantolon ayaktan nasıl geçiyor? Haydi giyindiler diyelim. Nasıl çıkarıyorlar? Bu pantolonları giymek bir mesele, o pantolonla yürümek, hareket etmek ayrı bir mesele. Çıkarmak ise ayrı bir mesele. Sonra vücut hattını tamamen teşhir edercesine böylesi bir giyimle ne amaçlanmaktadır? Ha giyinmiş, ha giyinmemiş. Maalesef çok fark etmiyor, bu günkü giyim-kuşamımızla.

Modaya uyacağım diye insanın kendine yaptığı bu eziyeti -kusura bakmasınlar ama- kimse yapmaz. 28/02/2017

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde