Ana içeriğe atla

Bizde sınavlar

Başarıyı ölçmez, elemek için yapılır.
◆ Elemek için de ayrıntının ayrıntısına yer verilir.
◆ Seçenekler verilerek hazır yiyici nesillerin yetişmesinin temeli atılır.
◆ Kişi iyi bir atıcı ise testlerde ummadığı başarıyı yakalayabilir.
◆ Tüm sınavlar da amaç zekayı geliştirmek ve mantığı kullanmak için yapılır.
◆  Türkçe sorularına bakınca kişi dilinden nefret eder noktasına getirilir.
◆ İyi itibar görme, iyi meslek edinmenin yolu sayısal derslerle değerlendirilir, ülkeyi ve üniversiteleri genelde sayısal zekalar yönetir.
◆ Sözel ve sosyal zekanın alıcısı olmaz.
◆ En düzenli çalışan öğrenciler Fen Liselerini tercih eder, gece gündüz hayattan kopuk olarak kağıt üzerinde test çözdürülür.
◆ Çok bilgi yüklenerek her şeyi bildiğini sanan, her şeyi çorba etmiş, olaylar arasında bağlantı kuramayan diplomalı  cahiller yetiştirilir.
◆ Hiç bir ülkede bizim kadar çok bilgi yüklenmez. Genç ve çocuklarımız oynanan  bu sınav oyunu sayesinde çocukluğunu yaşayamaz.
◆ Toplum olarak  iyi çocuk yetiştirmenin yolu çok para kazanabilecek bir meslek sahibi olmaktır.
◆ Hiç bir bilgi hayatın içinde kullanılmaz.
◆  Sorunun seçenekleri arasına doğru seçeneğe yakın  cevaplar  konur. Amaç yanıltıp yanlış cevap vermesini sağlamaktır... 03.03.2015

Gökhan Özcan'ın Yenişafak gazetesindeki köşesinde yazdığı makalesinden: "İnsanlar mı okullarını bitiriyor, okullar mı insanları bitiriyor, ciddi şüphem var!" cümlesini kayda değer bularak 03/03/2015 tarihinde sanal alemde paylaşmışım. Paylaştığım bu cümlenin altına yapılan yorumlar üzerine eğitim ve öğretimin durumunu belirtmek için ben de sınavları değerlendiren yukarıdaki  yorumu yazmışım. Göz atınca çok bir şeyin değişmediğine kanaat getirdim. Bugün de 2017 YGS sınavı yapıldı. İki milyonu aşkın öğrencimiz ter döktü.

Tez elden öğrencilerin; analitik düşünmesini sağlayacak, olaylar arasında bağlantı kurabilecek, günlük hayatta kullanabilecekleri, yeteneklerini ölçen bir sınav sistemine geçilmesi gerekir. 12/03/2017

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde