Ana içeriğe atla

Dış politikada İngiliz siyaseti izlemek **

Güneş batmayan bir imparatorluk kuran İngiltere tarih boyunca dünyada söz sahibi olmuş, birçok ülkeyi sömürmüş bir devlettir. Sömürmüş olmasına rağmen dünyada İngiltere'ye karşı gözle görülür bir düşmanlık yok. Niye acaba, hiç düşündünüz mü? Diğer devletlerden farklı bir siyaset izledikleri muhakkak.

Siz hiç İngiltere'nin meydanlarda bağırıp çağırdığını, dünyaya dizayn vermeye çalıştığını gördünüz mü? Her taşın altında İngiltere olmasına rağmen görünürde hiç sesi çıkmaz. En büyük oyun kurucudur. Ama hiç ön plana çıkmaz. Hiç risk almaz. Katıldığı savaşlarda da fazla askeri ölmez. Paylaşımlarda hep en büyük pastayı alır. Geri planda kurdukları plan tıkır tıkır işler. Hiçbir ülke ve millet onları düşman olarak görmez.

Sözlüklere 'İngiliz siyaseti' yazdığımız zaman karşımıza: "Kurnazlık ve soğukkanlılıkla bir işi yapma ya da yaptırma veya oyalama" anlamı çıkmaktadır. İngilizlerin tilki gibi kurnaz ve çok soğukkanlı oldukları muhakkak.

Türkiye eskinin silik dış politikasını bırakıp aktif bir siyaset izlemeye başlayalı beri birilerinin suyunu bulandırmaya başladı. Buna paralel olarak bize düşmanca tavır alanların sayısında da gözle görülür bir artış oldu. Bir defa Türkiye'nin şunu bilmesinde fayda vardır. Dış politikada haklı olman bir şey ifade etmiyor. Bu arenada gücü olanın borusu öter ve parsayı da onlar toplar. Dünyada bir paylaşım olacaksa mutlaka onlar dağıtır, bir başkasını oyun kurucu olarak görmek istemezler.

Türkiye'nin gücü bir yere kadardır. Haklı olduğu durumda istenmeyen ülke ilan edilmemek ve haksız duruma düşmemek istiyorsa, dünya siyasetinde dışlanmamak istiyorsa dengeli siyaset izlemesinde fayda vardır. Ülkelerle ortaya çıkan krizi iç siyasete taşımamalı, meydanlarda ve ekranlarda bir başka ülkeye ayar vermeye ve had bildirmeye kalkmamalı. Unutulmamalı ki dış politikada ortaya çıkan krizin çözüm yeri masalardır, meydanlar değil. Meydanlardaki hamasi nutuklar sorunu derinleştirir, çözmez. Ülkemiz aleyhine olan her türlü pisliğin arkasında Batı var. Gücün varsa belini doğrultamayacak şekilde nakavt edersin. Gücün sınırlı ise kazanımlar elde etmek için çabalarsın. Anlatmak istediğim haklı olduğunu anlatmanın yolu meydanlar değildir. Masalarda da haklılık ispatlanabilir. Devletler hakkında meydanlarda söz söylemek devletleri üzer. Çözebilecekleri meseleyi onur meselesi yapabilirler. Devletlerin onuru kişilerin onuruna benzemez. Yine unutmayalım ki yüzyıllardır dünyanın kanını emen sömürgeci devletler yüzüne gülerek her türlü şeytanlığı yapabilir, mertlik yerine belden aşağı vurmayı iyi bilirler.

Sözünü budaktan esirgemeden konuşmak gönüllere su serper, hatta insanın gururunu okşar. Ama iş bununla bitmiyor. Mazlumların sesi olan Türkiye dünyaya lazım. Haklı olduğumuz davayı kaybetmemek için soğukkanlı olmasında fayda vardır. Zira Avrupa'da milyonlarca gurbetçimiz var. Bize düşmanlıklarının hıncını ırkçılar onlardan çıkartma yoluna gidebilir. İki düşünüp bir konuşmasında fayda vardır.

Dış politikayı uzun soluklu bir maraton koşusu gibi düşünmek lazım. Tamam bizim politikamız İngiliz gibi sinsi, kurnaz olmasın. Ama bugünkü gibi de olmasın. “Düşmanın silahıyla silahlanalım.” Yoksa kurtlar sofrasında boğup yem ederler bizi. Dediğim  gibi bu ülke herkese lazım. 13.03.2017

** 14/03/2017 günü Kahta Söz gazetesinde yayımlanmıştır.


Yorumlar

  1. Tamamıyla katılıyorum görüşlerinize.Hala Vatan,millet,Sakarya üzerinden siyaset yapıyoruz.Cidden çok amatör olduğumuzu düşünüyorum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Eyvallah. Maalesef vatan, millet, Sakarya bu ülkede hala prim yapıyor.

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde