Ana içeriğe atla

FETÖ bir taşla kaç kuş vurdu?

Derin devlet tarafından 1960'lı yıllardan itibaren el altından desteklenen FETÖ, bu sayede insanın olduğu her alanda neşvünema buldu.

Yapının halk arasında taban oluşturması, sempati toplaması ise  ibadet kısmı denilen kişiler vasıtasıyla olmuştur. Çünkü bu yapı reklamını eğitim-öğretim, dershanecilik, yurt ve evleri sayesinde yapmıştır. Başarılı öğrenciler için arazi çalışması yapmış, yapılan SBS sınavları ile başarılı öğrencileri tespit ederek dershanelerinde burslu okumalarına imkan vermiştir. Öğrencilerle bire bir rehberlik yapma, ev ziyaretleri yapma, yapılan mekezi sınavlarda derece elde etme, ilgilendiği öğrencilerin sigara vb. zararlı alışkanlıklardan uzak tutulması, öğrencilerin namaz kılmaya başlamaları halkın bunlara sempati göstermesine sebebiyet vermiştir. Bunun sonucunda ise çoğu insanın çocuğunun yolu bunlarla kesişti. Başarıya susamış Anadolu insanı ağabey-abla arama yoluna gitti. Bu yapının yurt ve evlerinde kalmak istemeyenler de mecburiyet karşısında bu yapının evlerinde kaldı. Çünkü herkes gurbette sığınacak yuva aradı. Türkiye'nin il ve ilçesinde yurt, ev, dershane, okul olarak organize olan tek yapı bunlardı. Yapı; dershane, okul, ev vb. alanlarda Türkiye'de tek otorite oldu. Dünyaya açıldı. Evlerde yetişen 'Altın nesil' hep vitrin görevi yaptı. Herkes bunları iyi çocuk olarak gördü ve tanıdı.

Vatandaş ve devlet ibadet kısmı denilen vitrindeki bu çocuklara bakarken yapı geri planda hep iş çevirmiş, ihanet planları yapmış, dış güçlerle iş tutmuş...maalesef devlet de uyumuş veya uyutulmuştur. Nihayet bu yapı 15 Temmuz'da harekete geçti. Milletin ve devletin kendilerine emaneten verdiği topu, tüfeği, tankı, uçağı millete karşı kullandı. Milletin üzerine bomba yağdırdı. Şükür ki başaramadılar. Kısa bir sendelemenin ardından devlet duruma hakim oldu. Darbeye katılan ve suç üstü yakalananlar içeri atıldı. Yapının üstü denilen ihanet şebekesi ise kaçtı.

Devlet şimdi var gücüyle yapıya mensup kişileri kamudan ihraç etmekle meşgul. Kendi altını oyan bir yapıyı yok etmek, suçluları yakalamak ve onlara en ağır cezayı vermek devletin en doğal görevi ve hakkıdır. Buraya kadar yazdıklarım herkesin malumudur. Benimkisi malumun ilanı idi. Bundan sonra yapacağım değerlendirme benim şahsi kanaatimdir.

Devlet kamudan ihraç ettiklerinde ne kadar doğruyu isabet ettirmiştir. Görevinden el çektirenlerin ne kadarı hak etmiş, ne kadarı masumdur? Bunu benim bilme durumum yok. Fakat kamuoyuna yansıyan, iktidara yakın kalemlerin dahi konu edindiklerine göre görevden el çektirilen ve ihraç edilenler içerisinde masum kimselerin olduğu aşikardır. Zaten bir kısmı daha sonraları çıkan KHK ile geri göreve iade edilmektedir.

Değinmek istediğim bir başka mesele ise, Sayın Cumhurbaşkanı bu yapıyı tasnif ederken altı ibadet, ortası ticaret, tepesi ihanet diye tanımlamış ve ibadet kısmını kazanmak istediklerini beyan etmiştir müteaddit defalar. Fakat gelin görün ki, ihraçların çoğunda bu ibadet kısmı var. Çünkü FETÖ ile mücadele etmek için ortaya konan kriterlerde bu kesim var. Ya bylock kullanma, ya bankalarına para yatırma, ya da sendikalarına üye olma bu kesimde çıkıyor. Kripto olanlar her alanda, hatta devletin etkili yerlerinde görevlerine devam ediyorlar. Çünkü konan kriterlere göre tertemizler. Adı belli hainler piyasada yoklar, zaten kaçaklar. Bu durumda olan kime oldu? Yapının ibadet kesimi denilen alt kesimine. Yani korunacak olan kesim. Anadolu'nın mütedeyyin insanlarının kadına, kıza dadanmasınlar, düşünce olarak değerlerimize yabancılaşmasınlar, namazlarını kılsınlar diye teslim ettiği çocukları. Üstelik bu çocuklar başarılı çocuklar... İşin garibi bu yapının suyun başını tutanlar yok işin içinde.

Bu durum kime yaradı? Onu düşünmek lazım. Kanaatimce yapı, vitrinlik olarak kullandığı insanlardan kurtuldu. Çünkü hedefine ulaşmıştı. Bundan sonraki yapacaklarında bunlarla işi yoktu, ayakbağı olurlardı. Devlet de yüzüstü bırakılan bu insanları görevlerinden etti, kimisini içeri aldı. İşin garibi ihraç edilenler FETÖ'ye değil, devlete düşman olmuş durumda. Çünkü işlerinden eden devletti ne de olsa. Örgütün lideri dışarıda bir eli yağda, diğeri balda. Arkasından giden adanmış 'altın nesil' ise işini kaybetmiş ve dışlanmış bir durumda. Burada FETÖ bunları devletin kucağına iterek bir taşla birden fazla kuş vurmuş oldu. Kendisi bu saf Anadolu insanından kurtulmakla kalmadı, hemen hemen hepsini devlete düşman etti. Üstelik suça karışmayan da kalmamış olmalı ki devlet hâlâ temizlik harekatına devam ediyor. Daha kimlere dokunacak belli değil. Hatta öyle dokunuluyor ki, yapı ile hiç yolu kesişmemiş insanları bile götürüyor. Çünkü itirafçıların iftirasına maruz kalabiliyor. İşin garibi bu suçlu bulma avı daha nereye kadar gidecek belli değil.

İşin bir başka yönü, kimsenin kimseye güveni kalmadı. Herkes birbirine şüphe ile bakıyor. Düşman gibi görüyor. Hele kapalı bir bayanı veya namaz kılan bir erkeği görünce insan ne yapacağını şaşırıyor. Sevinsin mi üzülsün mü? Acaba FETÖ'cü mü diye düşünmeden edemiyor insan.

FETÖ ülkeyi ele geçirmede, başkasına peşkeş çekmede başarılı olamadı ama bu ülkeye onulmaz yaralar açtı. Bir ülkede güven kalmadı ise o ülke kolay kolay iflah olmaz. Sonra suça direk katılmadığı halde görevinden atılan bu insanlar ne yiyip ne içecekler? Aç köpek fırın deler misali bu insanlar yarın suça bulaşamazlar mı?

Bu ülkede yaşayan, suça direk katılmamış, yapının iç yüzünü bilmeyen ibadet kısmı bilinen kişileri kazanmak için çabalamak gerekir, kapının önüne koymaktan ziyade pasif göreve çekilmek suretiyle ekmeğini almadan uzaktan izlenmeli, yapı ile tekrar irtibata geçerse yakasına yapışılıp cezası verilmeli. Toplumsal barışa ihtiyaç var. Bu şekil mücadele FETÖ'nün ekmeğine yağ sürer. 21.03.2017

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde