Ana içeriğe atla

Bu adam ne yapmak istiyor?

Siyasi hayatına ANAP'ta bir ilçe belediye başkanı olarak başladı. 1991 yılında RP'e geçerek milletvekili oldu. Milletvekili iken Türkiye'nin nüfus bakımından ikinci şehrine belediye başkanı oldu. Partisi kapatılınca FP'e geçti. FP kapatıldıktan sonra ikiye bölünen partiler içerisinde ne SP'e, ne de AK Parti'ye geçti. Bir müddet bağımsız kaldıktan sonra DP'ye geçti. Partisinin başına geçmek için ortamı biraz kokladı. Baktı ki burada ekmek yok. 2002 yılında tek başına iktidara gelen AK Partiye 2003 yılında katıldı.

Türkiye'nin büyük bir şehrinde ardı arkasına kimseye nasip olmayacak şekilde 5 defa belediye başkanı seçildi. Halihazırda 5.dönem belediye başkanlığını deruhte etmektedir. Geçen dönem bundan sonra son demişti. Seçimler yaklaştığı zaman göreceğiz altıncı defa aday olup olmayacağını. Başarılı bir belediye başkanı mı bilmiyorum. Ama beş defa seçildiğine göre sanırım başarılı biri. 

Gazetecilik mezunu olmasından mıdır güçlü bir haber kaynağına sahip. Kimsenin ulaşamadığı gizli bilgileri elde etme özelliği var. Muhafazakar ve milliyetçi oylardan  oy alabilen birisi. Siyasi hayatı boyunca dengeleri gözetmiş ve 89 ilçe belediye mağlubiyetinden sonra rakiplerini hep ekarte etmeyi bilmiş ve partisinden aday olmayı becerebilmiştir. Ortamı germe konusunda çok maharetlidir. Gözden düştüğü zamanlarda ortamı iyi koklayarak  yeniden göze girebilmiştir. Sırtını hep kazanan kimselere dayayarak ayakta kalabilmiştir. Kavgacı bir üsluba sahiptir. CHP'lilerle kavga etmeyi iyi becerir. Kimsede olmayan arşiv onda vardır. Kaybedeceği yere adım atmaz. Kendi partisinden veya muhalefetten kendisine rakip olabileceğini sezdiği kişileri ezmesini iyi bilir. Müthiş bir demagogtur. Her tartışmada kavgacı üslubuyla zeytin yağı gibi üste çıkmada üstüne ikinci bir kişi daha yoktur. yazılı ve görsel medyayı kullanmasını iyi bilir. Sürekli TV kanallarında arzı endam eder. Sosyal medyayı özellikle twitter'i de kullanmada, gündem oluşturmada çok maharetlidir. Sanırım kendisine ait televizyonu da var. Türkiye'de az rastlanır bir şekilde hep zirvede kalmayı becerebilmiş ender siyasilerden biridir. Belki de tek kişidir.

Niyetim bu kişiyi anlatmak değil. Bu kişinin bir başka yönüne dikkat çekmektir. 7 haziran genel seçimlerinden önce kendi partisinin başbakan yardımcılığı ve hükümet sözcülüğünü yapan bir kişiye karşı bir açıklamasıyla parti içinde kol kırılır yen içerisinde kalır sözünü deldi geçti. Kendi partisindeki yol ayrımında olan bir kişiyi yok etmek için doğru ya da yanlış suçlar isnat etti. Karşılıklı atışmalar sonucu 7 Haziran seçimlerinde partisinin oy kaybetmesinde başrol oynadı. Araya girilmiş olmalı ki bu tartışma sumen altı edildi. Nice zamandır da açılmadı bu konu. Şimdi Türkiye’de önemli bir referandumun 16 Nisan’da oylaması yapılacakken hiç gereği yokken, üstelik yeri ve zamanı değilken ‘Gezi kalkışmasında hükümet devrildikten sonra yerine getirilecek kişi o idi’ diyerek yeniden eski defterleri açtı. Şimdi televizyonlarda bundan sonra bu atışmaları izlersek hiç şaşırmayalım. Geçmişi unutmayıp buzdolabından yeniden indirdiğine göre anladığım kadarıyla iyi bir kincidir. Öldürücü darbeyi vurmadan rahat edemeyecektir. Niyeti nedir? Ne yapmak istiyor? Gerçekten anlayamadım gitti.

Her seçim öncesi -parti içindeki eski dostların arasına giren limoni durumdan- faydalanma yoluna gitmesini iyi niyetle bağdaştıramıyorum. Eski birlikte çalıştığı insana vurmak suretiyle partisine zarar verdiğinin farkında olmaması mümkün değil. Bunun gibi kurt bir siyasinin attığı her taştan bir hesap peşinde olduğunu anlamak için siyaset bilmeye gerek yok. Şu kritik ortamda eski defterleri açması/açmaya çalışması pek hayra alamet değil. Partisinden yana görünürken sanki partisini yere sermeye çalışıyor izlenimi veriyor. Yazık gerçekten! Birileri, kendisini bulunmaz Hint Kumaşı sanan bu koltuk düşkününe haddini bildirmesi lazım. En azından şimdilik kulağı çekilmeli.

Sözlerimizi bir Hint atasözü ile bitirelim: “Eğer birileri oturduğu koltuktan kalkmakta sıkıntı yaşıyorsa kesinlikle altını kirletmiştir. 17/03/2017


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde