Ana içeriğe atla

Freud'a rahmet okutacak sapıklık örnekleri *

Ülkemizde sapık ve taciz olayları eksik olmuyor. Her yaştan sapıkla karşılaşabiliyoruz gün be gün. Açığa çıkan ve haber konusu olan taciz olayları gizli kalanların yanında devede kulak misalidir. İşin garibi azalacağı yerde anormal bir şekilde bir artış söz konusu. Bir iki taciz olayına değinerek konuyu işlemeye çalışalım:

Selçuk Üniversitesi Kampusu'ne giden üniversite öğrencisi bir genç kız, tramvaya binip oturdu. Karşısına da özel bir kız öğrenci yurdunda aşçı olarak çalışan 5 çocuk babası(67) M.Ü. oturdu. Pantolonlu olan genç kızın bacaklarına ve vücuduna bakarak tacizde bulunduğu öne sürülen M.Ü. pantolonunun içine daha önceden koyduğu kabağı okşamaya başladı. Bu durumu fark eden ve rahatsız olan genç kız da cep telefonunun kamerasıyla tacizi görüntüledi…Genç kız da, kaydettiği görüntülerle birlikte polis merkezine giderek şikayette bulundu. Genç kızın şikayeti üzerine çalışma başlatan polis, M.Ü.'yü dün bir tramvay durağında yakaladı. Polis, yaptığı üst aramasında M.Ü.'nün pantolonun kasık bölgesinde kabak buldu. İlk önce suçlamayı kabul etmeyen M.Ü.'nün daha sonra suçunu itiraf ettiği belirtildi. M.Ü.'nün ilk ifadesinde uzun süreden bu yana cinsel hayatı olmadığını ve kendisini tatmin etmek için böyle bir şey yaptığını söylediği öne sürüldü.” (DHA)

“Soyunma kabininde taciz edildiğini iddia eden D.E.(17) ise şikayetçi olduğunu belirterek, "T.S. (23), mağazada en çok güvendiğim kişiydi. Daha önce de birçok kez belim ağrıdığında kıtlatma yapmıştı. Sürekli ayakta çalıştığımız için belimiz ağrıyordu ve elimizle yumruk yapıp kıtlatma diye adlandırdığımız masaj yapıyorduk. Ben soyunma kabininde otururken yanıma geldi. Ben de 'Ağrıyan belimi kıtlat' dedim. 2 yumruğuyla belime bastırdı. Bu sırada giysim açılmış ve tenimi görünce de bana 'Ben çok kötü oldum' dedi. Yüzü kızardı. Ben kabinden çıkmak istedim. Bu sırada bana tacizde bulundu. Kabinden çıktım ve şikayetçi oldum.” (Anadolu’da Bugün gazetesi)

Şimdi ilk habere gelelim. Sapığımız 67 yaşında. Öyle zannediyorum, yaşından dolayı herkesin saygı gösterip yer verdiği bir kişi. (Yer verilmediği zaman da edep kalmamış diye ahlak abidesi kesilen biri) Üstelik toplu taşıma araçlarına da sınırsız bir şekilde ücretsiz binme hakkına sahip. Bu şekil azgınlara bizde: “Kırkından sonra azanı teneşir paklar” denir. Burada bu durumu değerlendirirken tramvay veya otobüslerdeki karşılıklı koltukları da sorgulamak lazım. Birbirini tanımayan kimselerin yan yana veya karşılıklı oturduğu bir ortam. Yanına veya karşına oturanın hırlı mı, hırsız mı, sapık mı olduğu bilinmez. Bahtına artık. Sahi bu araçlarda karşılıklı oturma düzeni farz mı, vacip mi? Bu araçları bize kazandıranların satın alırken tercih hakkı yok mu?
İkinci taciz olayı ise birinciyi aratmayan cinsten. Mağazanın bayan-erkek soyunma odası niçin ayrı değil. Kızımız belini kıtlattıracak kimseyi bulamamış mı? Kediye ciğer teslim etmek gibi bir şey bu. Bizde toplum içerisinde polis herhangi bir kimsenin üzerini yoklayacağında bayanı bayan, erkeği de erkek kontrol eder. Eski köye yeni adet getirmenin alemi yok. Ayrıca erkek mağazada en çok güvendiği kişiymiş. Zaten bizde kötülük yapanların çoğu önce güven verir. Bu arada kıtlatma kelimesini de ilk defa duyduğumu belirtmek isterim.

Niyetim tacizi masum göstermek falan değil. Sapık sapıktır. Ne yaşı bellidir, ne de başı. Freud’a rahmet okutacak ne sapıklıklarımız çıkacak gün yüzüne…  Bu tür nahoş hareketler ne ilk ne de son olacağa benziyor. Öyle  zannediyorum bu iki olayın kahramanı da ifadesi alındıktan sonra hiç nezarete atılmadan mağdurelerden önce çıkmıştır. Hiçbir şey olmamış gibi işine-gücüne/sapıklığına dönmüştür tekrar. İfadeden sonra salıverme işinin Türkçesi: “Bu yaptığın suçun yanımızda zerre değeri yoktur, biz seni sadece şikayet olduğu için buraya kadar yorduk. Daha sende ne cevherler var. Şimdi salıyoruz, haydi göreyim seni aslanım” demektir. Uçkuruna düşkün bu tipler iflah olur mu olmaz. Niye olsun ki? Ceza yok, dışlanma yok. Daha nicelerinin psikolojisini bozacak? Bekleyip göreceğiz.

Hazır  AB ile köprüleri atmışken yetkililere düşen Ceza Kanunumuzda yeni düzenlemeler yaparak bu tür cinsi sapıklara hak ettiği cezanın verilmesini sağlamak. Başka türlü önüne geçilemeyecek. Aslında en güzeli böylelerini hadım etmek ama bunu da ilkel bulanlar çıkar. Bu yol kesin çözümdür. Kulağına küpe olur. Bu yolun yolcularına da darbı mesel olur. 17/03/2017

* 05/04/2017 günü Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.







Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde