Referandum öncesi siyasiler meydanlara indi. Önünde halkı
ve canlı TV kanalını gören galeyana gelip coştukça coşuyor. Hepsi de dürüstlük
abidesi bir görüntü çiziyor. Kimi niçin 'evet' denmesi, kimi de niçin 'hayır'
denmesi gerektiğini anlatıyor meydan ve salon konuşmalarında. Verdikleri
örneklerle kimi isabet ettirirken kimi de pot kırıyor.
Başlığımdaki cümle bir zamanların müzmin ama muhalefet
liderine ait. Gelen tepkiler üzerine herhangi bir peygamberi kastetmedim
açıklamasını yapmak zorunda kaldı. Aklı sıra yeni anayasa değişikliğinde evet
çıktığı takdirde cumhurbaşkanına verilen yetkilerin fazla olduğuna işaret etmek
isterken verdiği örnek, kaş yapacağı yerde göz çıkardı. Güya bu yetkilere
peygamber bile sahip değildi. Şayet yetkisi sınırsız olsaydı bozulurdu, demek
istedi. Maksadını aşan bir benzetme ve örnekleme idi. Düzeltmesinde Hz
Muhammed'i kastetmediğini, herhangi bir peygamber açıklaması da yeni izaha
muhtaçtır. Çünkü hiçbir peygamber kendi başına buyruk değildir. Allah'a karşı
sorumluluğu vardır. Onlar sorumluluk çerçevesinde hareket etmiş, kendi nefsine
uymamışlardır. Toplum nezdinde sınırsız bir yetkiye sahip olsa da Allah'a karşı
sorumluluğu olduğundan kavmine karşı astığı astık, kestiği kestik şeklinde bir
davranış içerisine girmemişlerdir. İşlediği günahlar varsa -ki biz bunlara
zelle diyoruz- Allah tarafından hemen uyarılmıştır. Hatası söylenir söylenmez
'Sem'an ve tâaten' diyerek tövbeyi istiğfarda bulunmuşlardır.
Eski Genel Başkan Peygamberin veya peygamberlerin misyonunu
biraz bilmiş olsaydı böyle bir örnekleme yoluna gitmezdi. Çünkü hiçbir
peygamber makam-mevki, şöhret ve koltuk peşinde koşmamıştır. Varsa yetkisi?
Onlar, yetkisini Allah'tan almıştır. Çok öteye gitmeye gerek yok.
Peygamberlik iddiasından vazgeçmesi için Mekkeli müşrikler amcası Ebu Talib'e
gelmişler: Hasta ise tedavi ettirelim, para istiyorsa paraya boğalım, evlenmek
istiyorsa en güzel kızla evlendirelim, başımıza başkan seçelim, demişlerdi. O
ise, değil bunları; bir elime Ay’ı, diğerine Güneş'i koysalar ben bu davadan
vazgeçmem, diyerek vaat edilen dünyalık her şeyi elinin tersiyle itmişti. Çünkü
O, tıpkı diğerleri gibi karşılığını hep Allah’tan bekledi, kimseden bir
beklenti içerisine girmedi. Sonra peygamberlerin tarihinde hiç diktatör
peygamber örneği var mı? Kimse var diyemez.
Siyasiler mikrofonu görünce kendilerinden geçmemeli,
ağızlarından çıkanı bilmeliler. Bin düşünüp bir konuşmalılar. Siyasi
konuşmalarında mümkün olduğu kadar dini söylem kullanmamalıdırlar. Şayet
kullanacaklarsa –kendileri bilmiyorsa bile- en azından yanlarında bu işleri iyi
bilen bir danışman bulundurmalarında fayda vardır. Çünkü siyasi hayatımız
gaflarla doludur. Her gaf rakibine malzeme verir. Ava giderken avlanma durumuna
düşer. Kendini ve görüşünü anlatacağı yerde savunma yapma durumuna düşer.
Siyasiler de görüşlerini açıklarken rakibinin gafı üzerine
siyaset yapmamalıdır. İrticalen konuşan bir insanın sürç-i lisanı olarak
değerlendirmeli. Rakibini alt etmek için balıklama atlamamalıdır.
Konuştuklarında halkı doğru bilgilendirme yolunu seçmelidir. Rakibini ezerek oy
almaktan ziyade kendi görüşünü söyleyerek halkı ikna etme yoluna gitmelidir. Yapılan
gafı sürekli gündemde tutmamak gerek.
Siyasete giren, siyaset yapan kişilerin de halkın değer yargılarını, dini hassasiyetlerini bilmesinde ve gözetmesinde fayda vardır. 18/03/2017
* 22/03/2017 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.
Siyasete giren, siyaset yapan kişilerin de halkın değer yargılarını, dini hassasiyetlerini bilmesinde ve gözetmesinde fayda vardır. 18/03/2017
* 22/03/2017 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder