Ana içeriğe atla

Şivlilik günü okul

Bugün 08.10'da dersim başlıyor. Okula gelirken ellerinde poşetleri olan çocukları bir evin ziline basarken gördüm. Saat tam 08.00 idi. Anlaşılan öğrencilerin koşuşturması mesai ile birlikte başlamıştı.

Kapının açılmasını beklerken çocuklar kendi aralarında tartışıyorlar: "Gidelim, kapıyı açan yok. Baksana kapının önünde zaten ayakkabı yok" şeklinde. Bir tanesi: "Oğlum kapının önünde ayakkabının ne işi var" diye itiraz ediyor. Kapının açılması gecikince bir kısmı 'Vakit kaybetmeyelim, gidelim' diyerek kapının önünden uzaklaşmaya başladı. Bir tanesi ise kapının deliğinden binanın evin bahçesini gözetliyor. Kapının açıldığını görür görmez, "Gelin, kapı açılıyor" diye seslendi arkadaşlarına. Uzaklaşanların hepsi koşarak geri geldi. Ev sahibinin uzattığı şivlilikten aldılar.

Bugün şivlilik günü idi. Regaip Kandilinin ilk günü yani. Akşamından başlayan ateş yakıp üzerinden atlamalar günün ilk ışıklarıyla beraber yerini ev ev gezerek şivlilik adı verilen çikolata vb ikramları toplama almıştı. (Bu arada yatsı namazı çıkışı sokakta çocukların yaktığı ateşin yanına geldim. 53 yıldır hiç yapmadığım bir şey yaptım. Çocuklardan izin alarak ateşin üzerinden atladım.)

Okula geldim bahçesinde bir sessizlik. İçeri girip sınıfa geçtim. Sadece boş sıralar vardı içeride. Sınıfın fire vereceğini biliyordum da tümden gelmeyeceklerini hiç hesaba katmamıştım. Gelen 10-15 öğrenci ile ders işlerim diye düşünmüştüm. Hatta elimde dünden aldığım şivliliğim ile birlikte gelmiştim. Hem yer, her ders işleriz diye. Elimde paketle öğretmenler odasına girerek  kime niyet, kime kısmet misali öğrencilerin nasibini öğretmenlere dağıttım.

Şivlilik bahanesiyle okulu kıran öğrenciler tanısın tanımasın tüm evlerin ziline basıp nasibini toplaya dursun. Biz de sinek avlayan esnaf misali müşteri bekler gibi beklemeye koyulduk öğretmenler odasında. Öğretmenlerin çoğu koyu bir muhabbete daldı bu vesileyle. Bana da şivlilik günü şivliliği ve okul ortamını yazmak düştü nasibime.

Konya'ya has bu şivlilik günü de fena değilmiş hani. Hoşuma gitmedi de değil. Konya merkeze has bu kutlama gününün yetkililer tarafından mahalli tatil olarak değerlendirilmesinde fayda var. Niyetim tatil bolluğu yaşadığımız ülkemizde yeni bir tatil günü istemek değil. Fakat bu fiili durumun resmiyete binmesinde fayda var. Ya da bugün öğrenciyi okulda tutacak bir formül bulunsun. 30.03.2017

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde