Ana içeriğe atla

Devlet terörle mücadelenin neresinde? *

Farkında mısın bilmem, terörle mücadelede Türkiye  belli bir mesafe kat etti. Bir ara neredeyse haftada bir canlı bomba patlar olmuştu. Bu karanlık gecelerin yok mu sabahı” demeye başlamıştık. Hele şükür! Bu günlerde böyle menfur olayları duymaz olduk.

Ülke üzerine oynanan oyunları Türkiye hala atlatmış değil. Çünkü düşman her bir taraftan her türlü imkanı kullanarak piyonlarıyla üzerimize gelmeye devam ediyor. Yeter ki bir yerde bir zaaf görmüş olsun. Her yol ve yöntem mubah onlar için. 2016 yılında bu ülkenin başına gelenler pişmiş tavuğun başına gelmedi. Hendek kalkışmasının altından kalkıldı. 15 Temmuz atlatıldı. DAİŞ, PKK ve FETÖ ile  mücadele etmek için devlet tüm imkanlarıyla seferber olmuş durumda. Devletin Suriye’nin  belli bölgelerinde DAİŞ ile temizlik harekatına girmesi ve orada mevzi kazanması DAİŞ’ten ülkemize gelebilecek tehlikelerin, terör ve canlı bomba eylemlerinin  kesilmesine sebep olmuştur. PKK’ya ise Güneydoğu’da göz açtırılmamaktadır. PKK’nın Meclis’teki siyasi uzantılarına dokunulmuştur. Terörle mücadelede devlet hiç olmadığı kadar ciddi görünmektedir. Devletin bugünkü bu mücadelesi işi kökten çözme ve terörün bataklığını kurutma sanki. Devletin bu başarısındaki en büyük pay; askeriye, emniyet ve yargıdaki FETÖ’cülerin temizlenmesi ve aynı zamanda istihbaratın daha iyi çalışmasıdır.

DAİŞ ve PKK ile mücadelede başarısını gösteren devlet maalesef aynı başarıyı FETÖ ile mücadelede gösterememiştir. Çünkü başarı istenilen seviyede değildir. FETÖ’nün 15 Temmuz kalkışmasını bertaraf etmede devlet başarılı olmaya başarılıdır. Fakat devletin her bir kılcal damarına girmiş kripto FETÖ’cüleri temizlemede devletin ne yaptığını/ne yapacağını çok bildiğini sanmıyorum. Çünkü FETÖ ile mücadele için ortaya konan sendika üyeliği, bankalarına para yatırma, bylock  gibi kriterler  yeterli gelmemektedir. İşin garibi bu kriterlere girmeyen FETÖ üyeleri devletin nezdinde tertemiz. Hatta herkesin hızlı FETÖ’cü bildiği kişiler dışarıda ellerini-kollarını sallayarak gezip dolaşıyor ve devlette görev yapmaya devam ediyor. Darbenin içerisinde olup kaçamayan içerideki hainleri hariç tutarsak bugün FETÖ ile mücadele bürokrasinin altı diyebileceğimiz kişilerle sınırlı olduğu görünmektedir. Zira örgütün siyasi ayağı ve bürokrasinin üst kesimiyle bir mücadele söz konusu değildir.

Açığa alma ve ihraçlarda hata ve yanlış var mı bilmiyorum. Ama bazı kişilerde “Masumlar da var” şeklindeki kanaat -eğer varsa bilelim ki- pek hayra alamet değildir. Yanlışlık olmasa bile “Bir şeyin şuyuu, vukuundan beterdir.” Acaba FETÖ ile mücadele bürokrasinin üstünde görev yapan bazı kripto FETÖ’cüler eliyle mi yürütülüyor diye düşünmeden edemiyor insan. (http://dilinkemigiyok.blogspot.com.tr/2017/02/acga-alma-ve-ihraclarda-hata-ve.html) Öyle zannediyorum birileri devletle oynuyor, bu mücadeleyi tıpkı Ergenekon ve Balyoz gibi sulandırmaya çalışıyor zannımca.  

Devlet FETÖ ile mücadelede samimi ise -ki samimi olduğuna inanıyorum- öncelikle ortaya koyduğu mücadele kriterlerini yeniden gözden geçirmelidir.  Aşağıdan başlayan bir mücadele yerine yukarıdan başlayan bir yol izlenmelidir. 11.03.2017


* 13/05/2017 günü Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde