Ana içeriğe atla

Pet şişelerin çilesi



Size bir soru sormak istiyorum ama soruyu duyar duymaz aklından zorun mu var be adam! Böyle soru mu olur diyeceksiniz? Olsun! Ne derseniz deyin. Ben yine de soracağım:

Günlük hayatımızda kullandığımız yan tarafta görünen 0,5 ml'lik pet şişeler ne işe yarar? Sorum bu. Hemen ne için olacak? Su içmek için kullanılır, bir defa içilir, bitince çöpe atılır diyeceksiniz. Doğrudur. Aklın yolu birdir. Ben de aynı şekilde kullanılır cevabı verirdim.

Susadığımız zaman hemen sağımıza solumuza bakarız. Gıda ürünleri satılan herhangi bir yere girer, soğuğundan bir tane alır, ağzını açar, ağzımıza dayarız. Çoğu zaman da bir dikişte bitirir, susuzluğumuzu giderir, sonra çöpe atarız pet şişeyi. Ya da elimizde tutar, herhangi bir yerde çeşme görürsek yeniden doldururuz susadığımız zaman içmek için. Bu şekil su şişesini ÖSYM'nin yaptığı merkezi sınavlarda öğrencilerin elinde, üzerinde firma adı yazılı ambalajı yırtılmış bir şekilde görürüz. Zaten üzerinde başka bir şey ile girmeleri de mümkün değildir. Bir içimlik pet şişelerin böyle bir amaç için kullanıldığını biliyordum. Ama bu konudaki bilgim, fikrim ve görgüm son 6 ay öncesinde değişti.

Benim için pet şişeler 10-15 yaş arası çocukların oyuncağı. Çocuk elindeki  suyun yarısına kadarını içiyor. Geriye kalan suyu ise sıra, masa...nerede bir düz ve yüksek yer bulmuşsa şişeyi havaya atıp düz durdurmaya çalışıyor. Düz durduruncaya kadar uğraşıyor. Çoğu öğrencinin elinde bu şekil  şişe. Birbirleriyle yarış yapıyor. Şişenin ne kafası, ne gözü kalıyor. Durmadan atılıyor. Şişe dile gelip, başına geleni bir anlatsa, şişenin çektiği işkenceyi duyunca kendi derdinizi unutur, şişeye ağlar, kendi halinize şükredersiniz.

Teneffüs saatini bu şekil bitiren öğrenci hızını alamayıp derste de denemek ister şişeyi düz durdurma işini. Öğretmenin derse başlamasıyla birlikte nihayet şişeler sıralardaki yerini alır. Fakat şişe yine dinlenemez. Çünkü derste gözü olmayan öğrenci yine şişe ile uğraşır. Ya yere düşürür, ya sıkıştırır. Ortalığı kulakları rahatsız eden bir ses kaplar. Ya da üzerindeki ambalajı soyacağım diye çabalar. Ardından kağıdını çöpe atmak için kalkar. Hiçbir şey yapamazsa can sıkıntısından suyu içmeye çalışır. Ağzını havaya doğru kaldırır, şişenin kapağını açar. Ağzı ile şişenin arasında üç-beş cm mesafe bırakır, lıkır lıkır içmeye çalışır. Üzerine dökünce de ayağa kalkar: "Selpak mendili olan var mı" diye seslenir. Öğretmen de bu arada ders işlemeye çalışır, eğer becerebilirse.

Bir kişinin susadığı zaman içmesi için üretilen ve satışa sürülen pet şişenin bu şekil amacı dışında kullanıldığını sanırım bir çoğunuz görmemişti. Çocukların elinde oyuncak olan bu şişelerin durumunu görünce onlar adına üzüldüm. Onların başına gelen pişmiş tavuğun başına gelmemiştir. Allah kimseyi şişeler gibi yapmasın,  çocukların maskarası kılmasın, amacı dışında ayak altına düşürmesin. İyi ki pet şişe olmamışız. 22.03.2017

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde