Ana içeriğe atla

Bir Çınar

Cuma akşamı liseden bir kısım arkadaşımızla birlikte bir arkadaşın evine misafir olduk. Çayı içerken zil bastı. Bir Tanrı misafiri denir ya. İşte öyle biri. Liseden bir öğretmenimizdi gelen. 1986 yılında bizi mezun ettikten sonra kendisi de 1993 yılında emekli olmuş. Öğretmenliğe nokta koyduktan sonra emeklilik hayatında bir emekliliği daha devirmiş. Böyle birini gördünüz mü insanın aklına ne gelir? Sağlık problemleri baş göstermiştir, beyni sulanmaya başlamıştır, ne konuştuğunu bilmez, çoğu kimseyi tanımaz. Ölümü bekleyen, uzatmalara oynayan, ahı gitmiş vahı kalmış denir değil mi? Bakalım bu nasıl biri?

Hoş geldin dedikten sonra birlikte çayımızı yudumlarken sağındaki ve solundaki oturanların hepsine adı ve soyadı ile birlikte hal hatır sordu. İşin garibi kimin nerede, ne iş yaptığını da biliyordu. O sordukça bizim çok garibimize gitmedi. Çünkü müthiş bir bellek ve hafızası olduğunu biliyoruz. İşimiz ve gücümüzle birlikte bizi tek tek sıradan geçirdikten sonra sıra geldi, sınıfımızda olup da oturmamızda olmayanlara. "Şu nerede, niye gelmedi, durumu nasıl..." gibi sorular sordu. İşin garibi kimin bizim sınıfta, kimin yan sınıfta, kimin alt ve üst devremiz olduğunu, kimin kaç çocuğu var, nerede okuyor, nerede görev aldı, evlenip çocuğunun olup olmadığını da biliyor. Sorduğu sorulara tereddütlü cevap verdiğimizde onları da bir bir düzeltti. Dersinize girmiştir, doğaldır, küçük bir okuldan mezun olmuşsunuzdur diyebilirsiniz. Siz yine öyle sanın. Bu mübarek dersimize de gelmedi. Üstelik 4 bin öğrencinin okuduğu bir okuldan mezun olduk.

Okuduğumuz okulda spor işlerinden sorumlu müdür yardımcısı idi, kaldığımız yurtta da  nöbet tutardı. orta birinci sınıfta iken cumartesi günleri yurdun açtığı Arapça kursunda dersimize girmişti. Tanışıklığı buradan desek...bu sıra dışı adam bizim çoluk çocuğumuzu da biliyor.

Kaldığımız Hacı Veyis Zade talebe Yurdunda her yıl yurt numaraları değişirdi. Yeni bir dönem başladığında yurt numaramı sormuştu. 159 dedim. Yavrum dediğin numara senin geçen yıl ki numarandı dedi bana. Evet hocam! Bu sene ki numaram da aynısı oldu demiştim öğrenciliğimde. Haydi hepsinden geçtik. Akşam otururken bir arkadaşın doğum gününü de söyledi. "Yavrum! Senin doğum günün benim yeğenin doğum günüyle aynı. Siz onunla aynı yaştasınız" der demez içimden bu kadarına da pes doğrusu dedim. Karşımızda normal bir hafıza  yoktu. Mükemmelin mükemmeli bir bellekle karşı karşıyaydık. 20 yıl öncesi karşılaştığımızda "Hocam bilgisayarlar çıktı. Müthiş bir belleği var. Onunla sizin hafıza nasıl" dediğimde, 'Ramazan'ım! Bilgisayar beni geçti" demişti de gülüşmüştük.

Akşam bizimle aynı dönem olan birisinin Karamanoğlu Mehmet Bey Ünicersitesinde öğretim görevlisi olduğunu söyledi. hatırladınız mı dedi. İçimizden bir arkadaş: "Hocam, o dediğini ben biliyorum, Karaman değil, Aksaray Üniversitesine gitti, der demez. Mahcup olacağın işe kalkışma. Hocamız Karaman diyorsa Karaman'dır dedim. Doğrusunu öğrenmek için o arkadaş ilgili kişiyi telefonla ararken ben de o kişiyi sanal alemden sorguladım. Karşıma Karamanoğlu Mehmet Bey Üniversitesi çıktı. Hocamızın karşısında hafıza yönünden bir kez daha mağlup olmuştuk. Böyle birine mahcup olmaya can kurban!

Birlikte 3 saat oturduktan sonra aramızdan müsaade alarak ayrıldı. Beklemediğimiz bir anda oturduğumuzu haber alıp geldi. Gönlümüzü de aldı. Hiç eksilmeyen gönlümüzdeki yerini iyice sağlamlaştırdı. Sağlığı da yerinde maşallah! Sportif bir vücuda sahip. Kilo sorunu da yok. Sanal alem, internet, gazete takip etmediğini, haftada bir  Kur'an-ı Kerim'i hatmettiğini söyledi. Allah kendisinden razı olsun, kem gözlerden korusun. Hayırlı, uzun ömürler versin.

Devlet her il ve ilçede nüfus müdürlükleri açıp bir çok kişiyi buralarda çalıştırıp masraf edeceğine bu hocamızı alsa Konya'dan sorumlu nüfus işlerinden sorumlu kişi tayin etse inanın, nüfus hata yapar ama bu yapmaz. Üstelik masrafsız biri. O kadar bilgisayar, eleman, binaya da gerek yok. tanıyanlar bilir bu hocamızı. Tanımayanlar için ismini vereyim: Abdurrahman ÇINAR. Bir çınar gerçekten. Her isme, her kişiye gönlünü vermiş, şemsiyesi altında. Allah razı olsun kendisinden. Akşamki yediği yemeği hatırlamayan şimdiki nesle, dersine girdiği öğrencilerin isimlerini bir yıl boyunca öğrenemeyen öğretmenlere duyurulur. Ah bir hafızam güçlü olsa diyeniniz varsa -ki mutlaka vardır, hatta çoktur- bence yaşarken gidip hafızasının nasıl güçlü olduğunu, güçlü bir hafızaya nasıl sahip olunacağını birinci elden öğrenebilirsiniz.

04/03/2017

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde