Ana içeriğe atla

Adımı ve branşımı unutmuyorum artık!

 Adım, soyadım ve branşımın yazılı olduğu fotoğraflı tanıtım kartlarımız geldi, yan tarafta gördüğünüz gibi. Kartın diğer tarafında da yine adım, soyadım, branşımın yazılı olduğu kısım var. Buraya ilave olarak 'nöbetçi öğretmen' ilave edilmiş. Haftada bir gün nöbet tutarken bu kartı boynumuza takmamız gerekiyor.

Böylesi hizmet sadece takdir ve teşekkür edilir. Tanımayanlar adını, soyadını sormaz, yorulmamış olursun. Öğrenci katındaki nöbetçi öğretmenin kim olduğunu bilir. Bir diğer faydası da kişi kendi adını unutmaz. Şayet unutursa, boynundaki karta bakarak ismini hatırlamış olur.
Bir kişi adını unutur mu diyebilirsiniz. İnsan dediğin nisyan ile maluldur biliyorsunuz. Sayısı az da olsa unutanlar var tabi. Mesela Hebenneka bunlardan biridir. Hebenneka'yı bilirseniz tanıtım kartının önemini daha iyi kavramış olursunuz. Hebenneka adını unuturmuş. Her adını sorduklarında sorun yaşarmış. Sadece madalyasını görünce adını hatırlarmış. Sordukları zaman zor duruma düşeceğime en iyisi madalyayı boynuma takayım, adımı sorduklarında madalyaya bakıp ismimi hatırlayayım diyerek madalyasını sürekli boynunda taşımaya karar verir.

Birgün yorgunluktan Hebenneka yol kenarında çömelerek duvara yaslanmış bir şekilde gözleri kapalı kestirir. Onu tanıyan biri boynundaki madalyasını alarak kendi boynuna takar. Ardından Hebenneka'yı uyandırır ve ona seslenir: "Hebenneka! Hebenneka! Ben kimim, adımı söyle" der. Hebenneka yerden doğrulur, adama bir göz gezdirir. Hemen gözü madalyaya takılır ve cevabı yetiştirir: "Sen Hebenneka'sın, ama ben kimim" diye sorar.

Gördüğünüz gibi Hebenneka kendi çapında sorunu çözmüştür. Yönetim sanırım Hebenneka'dan haberdar olmalı ki bizler için böyle bir yol izleme yoluna gitmiştir.
Bizim gibi kartı olmayanlar! Kıskanmayın, çalışın sizin de olur. Bu hizmetten mahrum kalmayın. İdareniz size bir telefon kadar yakındır. Israrla kartınızı istemeyi unutmayın! 08.03.2017











Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde