Ana içeriğe atla

"Cildiniz de pek kötüymüş!.." -I-

Yan tarafta gördüğünüz resim benim işaret parmağım. Parmağımdaki şişlik ise bir yanık sonucu oluştu. Bugün 8.günü yanalı. Biraz inmeye başladı, üstelik yumuşadı. 

İkinci derece yanıkmış bendeki bu yara. Evime gelen bir doktora sordum ne yapayım diye. Yıllar öncesinde benim iki elimde de bu şekilde yanmadan dolayı şişlik oluştu. Birini patlattım, diğeri ise aynı şekilde kaldı. Patlattığım yer, sürekli kaşındı durdu. Diğer taraf kendiliğinden iyileşti, bana herhangi bir rahatsızlık da vermedi dedi. Ben de bir şey yapmadım. Bakalım daha ne kadar sürecek? Göreceğiz. Bu küçük kazayı yazı konusu yapmayı düşünmemiştim. Parmağımı gören ne oldu diye sorunca yazmak vacip oldu.

Teneffüs esnasında iki bardak çay doldurarak bahçeye çıkmak için harekete geçtim. Öğretmenler odasının kapısından çıkmak bir mesele tabi. Çünkü birkaç nöbetçi, idari bölüme öğrencinin girmemesi için bodyguardlık yapıyor. (Hoş bu kadar nöbetçi öğrenci ne iş yapıyor? Bu da meraklarımın arasında. Gerçi merakımı nispeten gidermiş oldum. Son derse girince bu kadar nöbetçinin ne iş yaptığını biraz anlayabildim. Son derse girip tam derse başladığım esnada nöbetçi öğrencinin biri ders defterini istemeye gelir, o gider az sonra diğer nöbetçi defteri almaya gelir, bazen defteri alan öğrenci tekrar defter istemeye gelir.) Diğer öğrenciler ise kapının önünde bekleşiyor. Niye beklediklerini de tam anlamış değilim. Öğrenciliğim boyunca öğretmenler odasına girmedim. İçeride ne var, öğretmenler ne konuşurlar, içerinin dizaynı nasıldır şeklinde çok düşünmüş olmama rağmen ne içeri girdim, ne de kapısının önünden geçtim. Şimdiki nesil için her yere rahat bir şekilde girmek çok doğaldır. Girmemesi ayıp sayılıyor şimdilerde. Hele çalıştığım okulda idari bölümün önünde kalabalık bir şekilde öğrencilerin bekleşmesi vakayı adiyeden oldu artık. Böyle bir yerden sıyrılıp iki bardak çayla 6 aydır sürekli geçtim, bugüne kadar hiç bir kazayla karşılaşmadım. Tüm bunları açıklıyorum ki sakarlığım tam ortaya çıkmasın.

Birini kendime, diğerini de  dostuma vermek üzere iki bardak çay aldım. Öğretmenler odasından çıktım. Tehlikeli bölüme girdim. Sırtı dönük bir öğrencinin -tam ben arkasında iken- debelenmesiyle birlikte sol elimdeki çaya çarptı. Çayın bir kısmı(dudak payı kadarı) öğrencinin koluna, bir kısmı tabağın içine, bir kısmı da sol elime döküldü. Sağ elimdeki çaydan dökülen de sağ elime döküldü. Bir kısmı da yere tabi. (Burada bir hakkı teslim edeyim. O çarpışmaya rağmen bardaklardan çay döküldü dökülmesine...elim de yandı yanmasına. Öğrenci de "yandım" dedi demesine. Ama elimdeki bardakları bırakmadım, yanmayı hissetmeme rağmen.) Bahçede bekleyen dostuma bardaktan geriye kalanı ikram ettim, diğerini de ben içtim. Teneffüs dönüşü koluna çay dökülen öğrenciyi buldum. pek bir sorun yoktu. Öğleye kadar elinde buz dolaşmış durmuş. Dersim bitip eve giderken resimde gördüğünüz parmağımın yanıktan dolayı şiştiğini görünce işin vahametini anlamış oldum. Çay deyip de geçmeyin, durum şekil A'da görüldüğü gibidir.


Bir haftayı aşkın bir zamandır işaret parmağım bu şekilde gidip geliyorum işe. Ayaklarıma bakmaktan fırsat bulup da yüzüme ve elime bakan oluyor bazen. Boş dersimde öğretmenin biri elimi görünce, ne olduğunu sordu. Durumu kısaca izah ettim. "Çok kötü yanmış, geçmiş olsun" dedi. Ardından da "Aman Ramazan Hocam, cildiniz de pek kötüymüş" demeyi ihmal etmedi. Ben de "İçimde öyle hocam" diyebildim kendisine. Bizim yazıya da zorlanmadan bu şekilde başlık çıkmış oldu. 21/03/2017

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde