Ana içeriğe atla

"Gıyabi tez yazılır"



Gazetemiz 25/03/2017 günkü nüshasında Ufuk KENDİRCİ'nin özel haberi  yer aldı. Muhabir arkadaşımız giderek kronikleşen bir yaraya parmak basmış. Gazete yönetimi de bu dert edinmiş olmalı ki, bu haber manşette kendine yer buldu. 

Bu konuya birkaç önce değinmek istiyordum. Araya başka gündemler girince hep öteledim. Bu demektir ki Gazetemiz ve bu haberi yapan kardeşimiz benden çok yaşayacak. Öncelikle bu konuyu dert edinen Anadolu'da Bugün gazetesini tebrik ediyorum. Haber, bütünün bir parçası. Sadece bu haberden hareketle eğitim ve öğretim sahası hakkında bir bilgi sahibi olabiliriz. Yetkililer ve biz biraz kafamızı kumdan çıkarsak eğitim-öğretim, bilim, tez adına ne Çapanoğlu çıkar, kim bilir? 

Toplum olarak bilgi, belge bulmada, kitabına uydurmada, formaliteleri yerine getirmede bir numarayız. Zaten kimse bilgine, beynine, kapasitene bakmıyor. İstenen evrakı, hocanın istediği şekilde hazırladın mı gemisini kurtaran kaptansın. Bir konuda ihtiyaç varsa sektörünü de beraberinde doğurur. Bizim gibi hazır yiyiciler olduktan, aynı zamanda firmaların hazırladığı tezi bilemeyecek hocalar olduktan sonra daha nice sektörler icat ederiz bu gidişle. 

Gazetenin haberine göre lisans, yüksek lisans ve doktorayı vermek için hazırlamaları gereken tezi bir başkası hazırlıyor. Yüz sayfalık bir tez 500 lira karşılığında hazırlanıyormuş. Hoşuma gitti doğrusu. 500 lira dediğin para mı? Sudan ucuz. Kim uğraşacak aylarca tez hazırlamaya. Teze o kadar ayıracağımız zamanı başka önemli(!) işlerimize ayırırız. 

Birkaç ay önce toplu taşıma aracının en önüne oturmuştum. Yanıma biri oturmak için davrandı. Kendisine burası yaşlılara ait dedim. "İyi işte! Ben de yaşlıyım zaten" dedi. Çok genç görünüyorsunuz  diyerek kendisine iltifat ettim. Emekli İngilizce öğretmeni olduğunu, tercüme bürosu çalıştırdığını, işlerinin yoğunluğunu ifade etti muhabbet arasında. Ne tercümesi yaptığını sordum kendisine. Kitap tercüme etme işinin teknik bir iş olduğunu, öğretim görevlilerinin tercüme edemediğini, bu yüzden kendisine gönderdiklerini söyledi. Mütercimin söylediği umarım tüm öğretim görevlilerini kapsamaz. Eğer kapsarsa durum vahim gerçekten. Gazetenin haberinde sadece lisans, yüksek lisans ve doktora öğrencilerinin tezinden bahsediyor. Mütercimlik yapan kişi öğretim görevlileri dediğine göre öyle zannediyorum bu işin içinde doçentlik tezleri de var. Eğer Prof. olacaklar da tez hazırlıyorsa onları da eklersek bütün tamamlanmış olur. 

Lisansından en tepe kariyerine varıncaya kadar başkasına sipariş verilerek tezler hazırlanıyorsa, alanında araştıracağı veya okuyacağı eserler bir başkasına tercüme ettiriliyorsa bu ülkedeki ilmi seviyeyi düşünün artık. Zaten niçin bir arpa boyu yol gidemediğimiz de  böylece anlaşılmış oluyor.

YÖK'e bağlı üniversiteler bu şekil yürüyor, bunu anladık. Ya MEB'de durum nasıl? Pek farkı yok. Hazıra konma orada da her yönüyle kendini gösteriyor. Yıllık planı, zümreyi biri hazırlar, sanal aleme yükler. Oradan tüm öğretmenler faydalanır. Tek yapacağı okulunun, kendinin ve müdürünün adını değiştirerek dijital ortam veya e-posta yoluyla bağlı bulunduğu okula göndermek. Görüldüğü gibi MEB'de YÖK'e göre biraz zahmet var. Bir başka daha farkı var. MEB'deki bu bilgi, belge, doküman paylaşımı ücretsizdir.

Aşağıdan yukarıya hazıra konma, sipariş etme, havale etme, başkasına hazırlatma, yaptığımız işi kılıfına uydurdukça ilmi sahada hiç mesafe kat edemeyiz. Hazırında iyice geriye doğru gideriz. Bu şekil hazır yemeden dolayı bir gün başımıza bir taş düşer, altında kalırız, o zaman ağlayanımız da olmaz. şimdilik sadece vaziyeti idare ediyoruz. Günü kurtarıyoruz. başkasını kandırırken kendimizi kandırdığımızın farkında bile değiliz. Geleceğimizi yok ediyoruz. 

Lisansı bitiren gençler! Pes etmeyin. Alanımızda çalışamıyoruz, atanamadık diye üzülmeyin. Siz yeter ki yüksek lisansı, hatta biraz gayretle doktorayı bitirin. Tez hazırlamak zor diye düşünmeyin. Yukarıdan beri size tezin ne şekil hazırlanacağını anlatıyorum. Hala anlamadınız mı? Lep demeden leblebi demeyi öğrenin artık. Doktorayı bitirdin mi gemisini kurtaran kaptansın. Sayısını bile bilemediğimiz sayıda üniversite var. Buralara bol miktarda öğretim görevlisi alıyorlar. Sen hele bir bitir. Mutlaka size de bir gün şans güler. Yeter ki bitirme teziniz elinizin altında olsun. Hiç ummadığınız anda imdadınıza yetişir. haydi göreyim sizi!... 26/03/2017




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde