Ana içeriğe atla

Hasan Peker'in Ardından (3)

Doğru bildiğini yaptı. İnandığı doğruları vardı. Hayatını doğruları ve prensipleri belirledi. İlkelerinden hiç ödün vermedi. Gerekirse bu uğurda tek kaldı. Herkes de bilirdi hassasiyetlerini ve saygı duyardı.

Bir kitabı okumaya karar verdiğinde plan yapar. Ne zaman ne kadar okuyacağını, ne kadar sürede bitireceğini belirlerdi. Kitap okumaya kapandığında o süre zarfında inzivaya çekilirdi.

Evlilik için evleneceği adayda da aradığı kriterleri vardı. Kültürlü olacak. Okumuş olması şart değil. Çalışan olmayacak. Dersine girdiği öğrencisi olmayacak. Görünce içine sinecek gibi.

Kriterlerine tam uyan adayı bulamadığı için hiç evlenmedi. Gördüğünüz gibi öyle büyük şartları da yoktu aslında. Kendisi gidip birine talip olamayacak kadar utangaçtı. Ailesinin önerdiklerine olmaz dedi. Çevresi de bu konuda bildiğim kadarıyla ön ayak olmadı.

Kendisine zaman zaman olur mu diye önerdiğim isimleri; öğrencim, olmaz diye reddetti.

Okul yönetimine, şu arkadaşa kız sınıflarını vermeyin de uygun biriyle okul bitimi evlendirelim önerime kulak veren olmadı. Sağ olsunlar, ısrarla kız sınıflarını vermeye devam ettiler.

Sonunda birini önerdim. Adayımız o yıl üniversite kazanıp gitmişti. Bir şartla olur dedi. Okulunu bırakmak şartıyla dedi. Arabama binip esnaf babadan kızını istedim. Şartını da söyledim. Baba çok memnun oldu. Şeref duyarım, yalnız kıza sormam lazım dedi.

Sonucu öğrenmek için tekrar uğradım. Hocam, kız okulu bırakmam dedi. Kusura bakmayın dedi. İlk kız istemem böylece olumsuz sonuçlandı.

Sonrasında başkalarını da önerdim. Kulak verip dinledi. Ama bazı endişelerini dile getirip adım atamadı. (Bunlar da bende özel kalsın.) Belki de bizden, olmaz, haydi buna talip oluyoruz dememizi bekledi. Biz anlamadık. Talip için gittiklerine de öyle zannediyorum, kalbi kaynamadığı için olmaz dedi.

Ne zaman tayin isteyip gideceksin diyenlere, Hasan Hocam ne zaman evlendiririz, ondan sonra derdim şakasından. Hasan Hocamı evlendiremeden ben sözümde durmayıp tayin isteyip, ilçeden ayrıldım.

Şu var ki Hasan Hocamın evlenmemesinde veya evlenmemesinde çevresindeki eş dostun payı olsa gerek. Kendi adıma bu mahcubiyeti hep taşıdım. 

Hasılı Hasan Hocamı baş göz etmek nasip olmadı. Bu dünyaya tek geldi tek gitti. Garip geldi garip gitti de diyebiliriz buna. Allah kendisinden razı olsun.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde