Ana içeriğe atla

Ayak ve Beyin

Mükemmel bir vücudumuz var. Ne eksiği var ne de fazlası. Bu vücudun her bir parçası ve organı gerekli.

Ayaklar sayesinde ayağa kalkar, dikiliriz. 

Ayaklar sayesinde emeklemekten kurtuluruz. 

Ayak sayesinde yürür koşarız. 

Ayaklar sayesinde dengede dururuz. 

Ayaklar sayesinde çömelir ve zıplarız da. 

Vücudun tüm yükünü ayaklar çeker. 

Akılsız başın cezasını yine ayaklar çeker. 

Düşmanı ayağımıza bakmasından biliriz. 

Bu pahalı hayatta özel oto, toplu taşıma ve tramvay istemez. Gideceğin yere seni masrafsız götürür. Yeter ki yürümeyi gözün kessin. 

Sen yürürsün. Yürüdükçe ayaklarına kara sular iner ama olsun. 

Kavgayı tavsiye etmem ama mecbur kalırsan, kavgalarda rakibine tekme atmak suretiyle ayaklarını silah olarak kullanabilirsin. Bu arada dikkatli olmazsan tekme de yersin. 

Ayakla ayak oyunları da yapabilirsin, ayak oyunlarına da maruz kalabilirsin.

Hasılı ayağın işlevi saymakla bitmez. Tüm organlar gibi ayaklar da bir nimettir. 

Hatta bu ayakla para bile kazanabilirsin. Yeter ki iyi kullanmayı bil. Mesela profesyonel futbolcu olursan, her transfer döneminde bu ayakla dünya kadar para kazanabilirsin. Aldığın transfer ücretin boyunu aşar. Önemli maçlarda prim üstüne prim alırsın. 

Tek yapacağın, ayakları iyi kullanmak. Paraya para demezsin. Şöyle bir 8-10 yıl koşup ter döktükten sonra jübileni yapar, köşene çekilirsin. 

Bundan sonra yapacağın, o ayakların kazandığı serveti değerlendirmek olacaktır. Bunun için ortalama bir akıl ve beyin sahibi olmak gerekir. Ben bu parayı ayakla kazandım. O değerlendirsin. Bu para onun dersen; yandın, bittin, kül oldun demektir. Çünkü ayak madem ki bu para benim. O halde ben ne yapacağımı iyi bilirim der. Topa vurduğu gibi paraya bir tekme atar. Tüm emeğini berhava eder. Hasılı, bu ayakla bir zıplarsın, iki zıplarsın. Sonra yerinden kalkmayacak şekilde sırtının üstüne düşersin. Bir daha da kalkamazsın.

Sen sen ol, ayaktan kazandığını ayak oyunlarına kaptırma. Biraz akıl ve beyinle bu servetini çok iyi değerlendirmeye bak. Çünkü vücudun komuta merkezi beyindir, ayaklar değil.

Yorumlar

  1. Selamünaleyküm, Kıymetli Hocam, Ayak ve beyni güzel anlatmışsınız. Ama 4.cümlede geçen kelime dineliriz yerine (dikiliriz)olsa idi daha güzel olurdu. Allah'a Emanet Olunuz. Selamlar.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. As. Teşekkür ediyorum. Bildiğim kadarıyla aynı anlama geliyor. Sadece dinelmek fazla kullanılmadığı için kulak tırmalıyor olabilir. Dikkatin için teşekkür ediyorum. Dediğiniz gibi düzelttim.

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde