Ana içeriğe atla

Bana Bir Fon Bulun!

Parasızlık başa bela. Çünkü parasız hayat dönmez. Bu yüzden tüm mücadelemiz hayatı döndürecek paraya sahip olmak.

Parasızlık böyle de ya paralı olmak. Bu da bela. Çünkü para fazla olunca, ne yapacağım bu parayı diye düşünüp taşınırsın.

En iyisi, kararınca olmalı para. Ne eksik ne fazla. Gelir gideri karşılasın yeter.

Ağzımdaki baklayı çıkarayım. Benim de kötü günler için ayırdığım bir on beş bin lira fazlalığım var. Kaç gündür kara kara düşünüyorum. Nasıl değerlendireyim bu parayı diye. Bu para ne ki demeyin. Beğenmediğiniz para bugün iki emeklinin birer aylık maaşı.

Hasılı, cebimde iki emekli parası var. İstiyorum ki bu parayı değerlendireyim. Ama nerede, nasıl?

Altın alsam, altın fırlamış. Yanına yaklaşamam.

Döviz alsam. Bugüne kadar dövizle hiç işim olmadı.

Borsaya zaten yabancıyım.

Kur garantili mevduat da kalktı.

Finans kurumlarına yatırıp kar payı alsam...bu finans kurumlarına dair şüphelerim hiç dağılmadı.

Yüksek faiz veren bir bankadan mevduat hesabı açtırıp oraya yatırsam...bu iş de hiç bana göre değil.

Kumar oynasam, hiç şansım yok. Ütülürüm. Ütülmekten de geçtim. Gören ve duyan ne der sonra.

O zaman ne yapmalıyım bu parayı? En iyisi yüksek kar getirici bir fonda değerlendireyim. Ama nasıl? Zira bugüne kadar bu konuda hiç tecrübem yok. Fon diye bildiğim, Özal zamanında kaymakamlıklar bünyesinde Sosyal Dayanışma ve Yardımlaşma Vakfı adı altında kurulan vakfın halk dilindeki adının Fak Fuk Fon olduğudur.

Of... Başa bela bu zenginlik. Gel de çık işin içinden.

Yine de en iyisi fon. Ama bu fon, Fak Fuk Fon gibi haftalık dağıtan bir yer olmalı. Bir farkla. Fak Fun Fon, ihtiyaç sahiplerine dağıtırken bu fon benim zenginlere hitap etmeli. Bir defa bana özel ve de çok gizli olmalı. Öyle olur olmaz herkes bu fondan faydalanma yoluna gitmemeli. Bu tür fonla ilgili her türlü ayak varsa sizde, lütfen benimle iletişime geçiniz. Bu tarakta beziniz yoksa kulağınız deliktir sizin. Bildiğiniz fona yönlendiriniz beni.

Adıma açılacak fonlara itibar etmeyiniz. Başkası adına açılan fonlar tercihimdir. Çünkü onların sırtı hiç yere gelmedi.  

Bu arada beni yeterince tanımayanlar için kendimi kısaca tanıtayım. Gözlük takıncaya kadar futbol oynamışlığım var. Yani ayağım iyi. Mahalleler arası müsabakalarda ilk on birde yer almışım. Tek eksiğim milli olamamak, bir de bu işi amatörce yaptım. Yalnız bunların sorun olduğunu sanmıyorum. Şimdi param var ya siz ona bakın. Ayrıca mahalle takımında yer almak da bir nevi milli olmak demektir.

Haydi sevindirin bu garibi. Ben sevinirsem, sizi de sevindiririm.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde