İlahiyatı kazanınca,
imamlık sınavına girer ve kazanır. Müracaatını yapar. Karapınar'ın bir köyüne
imam olarak atanır.
Niyeti yaz boyunca
imamlık yapacak. Aldığı maaşları biriktirip okul zamanı istifa edecek.
Biriktirdiği parayı da okul harçlığında kullanacak.
Başlarken istifa
edeceğini söyleyemez. Çünkü cemaat nicedir imam bekler. Gelen imamlar da bir
süre sonra bir şekilde çekip gidermiş. Cemaatin bu beklentisini gören Hasan
Hocam, bu konuyu ilk başlarda açamaz. İçinde bir ukde kalır. Cemaati yarı yolda
bırakacağının pişmanlığını hisseder. Bunu cemaate söylemesi sonraki günlere kalır.
Cemaat Hasan Hocayı
el üstünde tutar. İzzet ve ikramdan mahrum bırakmaz.
Cemaatin sürekli
müdavimlerinden, aynı zamanda av işiyle de uğraşan bir hacı amca, Hasan Hocayı
mükellef bir akşam yemeğine davet eder.
Belirtilen akşam
Hasan Hoca akşam namazından sonra hacı amcayla birlikte eve geçer.
Eve girerken
bahçenin girişinde derisi üzülmüş bir tilki derisi dikkatini çeker.
Sofra önlerine
konur. Sofraya Hasan Hoca, ev sahibi, büyük ve küçük oğlu yanaşır. Menüde bir
sini pilav, üzerinde pilavlar görünmeyecek şekilde parçalanmamış et kaplı. Et de
kıpkırmızı ve buram buram kokuyor. Hasan Hocam aç mı aç. Eti de pek
sever.
Haydi Hocam, buyur başla
derken Hasan Hocam, önce büyük başlasın diye kaşık sallamayı biraz ağırdan
alır.
Bu esnada küçük
çocuk başı öne eğik. Morali bozuk. Sen niye yemiyorsun der Hasan Hoca. Ağabeyi,
o tilki etini yemez der.
Hasan Hocanın gözünün
önüne evin girişindeki tilki dersi gelir. Ağabey de etin tilki eti olduğunu söyler.
Amcanın tilki eti yiyeceğine hiç ihtimal vermez ama durum ortada. Sininin üstünde
kocaman tilki eti duruyor. Başından kaynar sular dökülmüştür Hasan Hocanın. Hiçbir
şey de diyemez. Kalkıp ben tilki eti yemem de demez. Hiç bozuntuya vermeden bulgur
pilavının üstündeki etleri ortaya doğru iterek pilavdan almaya başlar. Yese de tadı
yok ama başka da çaresi yok.
Ev sahibi hacı amca,
Hocam haydi, etlerden niye yemiyorsun, niye sadece pilavdan alıyorsun der. Hasan
Hoca, ben eti pek sevmem demiş her defasında. Israrlara rağmen ete el sürmemiş.
Pilavdan ne kadar aldıysa, doydum deyip çekilmiş kenara.
Sofradan kalktıktan sonra
ev sahibi, Hocam, bu hindiyi senin için kesmiştim. Olmadı. Keşke başka yemek yaptırsaydım
deyince, Hasan Hocanın kafa dank eder ama iş işten geçmiştir, kendisi için hazırlanan
mükellef sofranın nimetinden faydalanamamıştır.
Tilki eti olmadığı halde
büyük oğlan niye böyle söylemiş. Güya kardeşine takılmış. Mübarek ağabey, takılacak
zamanı iyi bulmuş.
Hasılı Hasan Hocam, ayağına
gelen nimeti tilki eti haram diye yemez.
Bunu hem güler hem anlatırdı.
Nereden bilebilirdim etin tilki eti değil de hindi eti olabileceğini derdi.
İlahi Hasan Hocam, Allah
sana rahmet eylesin. Yıllar sonra da bu anını anlatarak hindi etine özlemini dile
getirirdin. Bu dünyada nasip olmamış ama öbür dünyada kat kat hindi eti yersin inşallah.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder