Ana içeriğe atla

Hasan Peker

Kahta'nın ve Kahta insanının nazarımda unutamayacağım ayrı bir yeri oldu. Hem öğrenci hem öğretmen hem de esnafıyla hemhal oldum. Sıcak ve doğal insanlardı vesselam. Memleketim gibi bildim. Geçirdiğim acı ve tatlı yılları unutamam. 

Unutamayacağım insanların başında Hasan Peker gelir. 

Aynı fakültede üç yıl beraber okumama rağmen kendisini Kahta İmam Hatip Lisesinde tanıdım.

Aynı okulda yedi yıl birlikte çalıştım. Ayrıldıktan sonra da irtibatı koparmadık. Hukukumuz devam etti.

Farklı bir insandı. Farklı bir kişilikti. 

Prensip sahibi idi. Kriterleri vardı. Hiç kriter ve prensiplerinden ödün vermezdi. 

Değer veren değer gören idi. 

Dinler, söz gelince konuşur, sohbetine doyum olmazdı.

Ömrü okumakla geçti.

Araştırmacı idi. 

Öğretmenken bile ilim derya idi.

Öğretmenlik yaparken din felsefesi alanında yüksek lisans ve doktorasını yapmıştı. 

Öğretim üyeliğine Kilis üniversitesinde başladı. Halen Adıyaman Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi Din Felsefesi ABD’nda doktor öğretim üyesi idi. Bilgi, donanım bakımından birçok kariyer sahibi akademisyene beş çekerdi.

Efendiliğini, tevazuunu, beyefendi kişiliğini hiç kaybetmedi. Görgü, nezaket ve beyefendi duruşu bir İstanbul beyefendisini andırırdı.

Vefalı bir dosttu. Arar sorardı. Konya'ya geldiğinde mutlaka arar, oturur muhabbet ederdik.

Öğretmenevinde yer ayırtmış. Aramıştı beni. Haydi eve gidelim, olmaz burada dedim ise de kabul ettiremedim. Böyle daha rahat ederim derdi. Kimseye yük sürmez, yük  olmazdı.

Kalp kırdığına şahit olmadım. Gördüğü haksızlığı dile geçirmekten kaçınmazdı. Bunu kırmadan, dökmeden yapardı.

En son aradığında beni rüyasında gördüğünü anlatmıştı. 

Anlayışına derman yetmezdi. Kahta’da düğün, cenaze ve taziye gibi kalabalık ortamlarda hal hatırdan sonra Kahtalı dostlar kendi aralarında Kürtçe konuşmaya başladıklarında, bizin Hasan, “Arkadaşlar, ikinci kanala geçtiniz. Burada bu kanaldan anlamayan arkadaşlar var. Lütfen birinci kanala geçelim” derdi. Sözünü de dinlettirirdi. Çünkü büyük küçük herkesin yanında ağırlığı vardı.

Yılını unuttum. Beyinden büyük bir ameliyat olmuştu, sağlığına kavuşmuştu. Ama ömrü buraya kadarmış.

Acı haberi sosyal medyadan öğrencilerinin paylaşımıyla öğrendim. Vefatı, ayrı bir yeri olan bende derin bir iz bıraktı.

Bu dünyaya garip geldi, garip gitti. 

Geride kalanlara hoş bir seda bıraktı Hasan Hocam. Biz ondan razıydık. Allah da ondan razı olsun.

Bu vesileyle, yakınlarına, sevenlerine, Adıyaman ve Kahtalılara, Kahta İmam Hatip Lisesi öğretmen ve öğrencilerine başsağlığı diliyorum. Hasan Hocama Allah’tan rahmet diliyorum. Mekanı cennet olsun.

Güle güle Hasan Hocam. Yüreğimizde ve gönlümüzde hep ayrı bir yerin olacaktır. 

Yorumlar

  1. Çok güzel ifade etmissiniz sayın hocam tam da böyle bir kişilikti biz öğrencileri olarak ondan razıyız Rabbimde razı olsun..Çok üzgünüz böyle kiymetli bir değeri kaybettiğimiz için..

    YanıtlaSil
  2. Çok üzgünüm. Duyduğum andan itibaren kendime gelemedim. Rabbim merhameti ile muamele eylesin

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde