Ana içeriğe atla

Savulun, Ben Geliyorum!

Bugün beni çarşıda ve yollarda adımlarken görürseniz mesaiden kaytarmış, esnek çalışma işte bu falan demeyin. Bilin ki ne kaytardım ne uzaktan çalışıyorum ne de dönüşümlü. İzinliyim o kadar. Yarın işimin başındayım tekrar.

Esnek çalışmaya esnek çalışıyorum. Sizin ya da eskilerin tabiriyle öğleye kadar yatıyorum. Saat 10’da iş başı. Daha esnemem geçmeden ve işe giderken sarf ettiğim efor dolayısıyla sırtımda oluşan terim kurumadan saat 4 dedi mi haydi eyvallah deyip çekip geliyorum. Bu tür çalışmanın da sonlarını yaşıyorum. Zira 1 Temmuz itibariyle -a-normal mesaiye geçecekmişim. Maalesef çok gördüler bana bu esnek çalışmayı. Halbuki esnek çalışma benim vücut/biyolojik yapıma ve nefsime hoş gelen -normal- bir çalışma şekliydi. Esas anormal olan normal mesai idi. Buna rağmen niye kaldırıyorlar, anlamış değilim. Keratayı özleyeceğim o kadar. Aslında bu iznimi normal mesaiye geçildiği zaman kullansam daha iyi olurdu ama neyse. Tüm hesaplarım gibi bu hesabım da yanlış oldu.

Neyse, ne yapacağım bu izinli günümde. Esnek mesai ile birlikte azaltarak belirli standartlara oturttuğum günlük rutin yürüyüşümü nice günler sonrasında egale edeceğim. Yani daha fazla yürüyeceğim. Çünkü esnek çalışmanın yürüyüşü de haliyle esnek oluyor. Bu da önce göbeğime ardından kiloma sirayet etti. Kilo vermemin ve göbeği eritmenin ilacını bugün yürüyerek doya doya kullanacağım.

Nereye gideceğim? Nicedir çıkmadığım çarşıya yürüyeceğim. Yani korktuğunuz başınıza gelecek. Nere uğrar, kimde eğleşirim bilinmez.

Hangi yolu takip edeceğim? Güvenliğim açısından bunu söylemeyeceğim. Yalnız nerede bir gölge varsa çarşıya doğru giderken o yolları izleyeceğim. Şimdiden keşke bize de uğrasa da şöyle mükellef bir sofrayla karnını bir doyursam ama yemez. Zira kilo vermeye çalışıyor dediğinizi duyar gibiyim. Lütfen beni fazla düşünmeyin. Siz içinizden geçirdiğiniz gibi karnımı doyurmaya bakın. Bundan da ödün vermeyin. Zira ben hem yerim hem eritirim. Bu iş benim işim ve benim meselem. Yolu benim güzergahıma ters diye de düşünmeyin. Zira ara sokaklardan size doğru saparım. Yeter ki benim cebimdeki akrep sizde de olmasın. Bilin ki benim akrebim her daim sizi yener.

Sıcakta yürünür mü demeyin. Zira benim için arabayla yolculuk yapmaktan daha kolaydır yürümek. Elbiseleri çektim mi üzerime, giydim mi sporları. Tüm yollar, caddeler ve sokaklar benim. Ters yürüme, bölünmüş yola girme derdi de olmayacak. Kırmızı ışık beklemeyeceğim. Önümde beni kırmızı ışığa yakalatmak için büyük efor sarf eden değerli kardeşlerim olmayacak. Ne ben başkasına ne de başkası bana uzun uzun korna çalmayacak. Sinir katsayım yükselmeyecek. Öncelik yayalara aittir hakkımı tepe tepe kullanacağım.

Dolmuşçular beni yürür görürken aha bir müşteri deyip ardımdan “Ben geliyorum. Haydi bin” diye korna çalacak ama binmeyeceğim. Binmeyince moralleri bozulacak ama olsun. Hep benim mi bozulacak biraz da onların morali bozulsun.

Bu yazıyı, çarşıya çıktığından haberim olmadı. Keşke haberim olsaydı da bir güzel karnını doyursaydım, tüh demeyesiniz diye önceden paylaşıyorum ki umduğum dağlara karlar yağmasın.

Haydi göreyim sizi. Ne verirseniz elinizle, o gider sizinle sözü düsturunuz, darı ambarındaki bana da şimdiden afiyet olsun.

Yorumlar

  1. Abi şimdi evden çalışmanın veya ofisten çalışmanın bir orta yolunu bulmuşlar. HİBRİD diyorlar. Yani bir kaç gün ofiste bir kaç gün de evde gibi.

    Ben şahsen evden devam etmeyi isterdim ama hanım izin vermiyor. Erkek adam evde mi olurmuş. Fırça üzerine fırça da cabası.

    Yaşım 42. İmkanım var ve evden çalışmayı çok istiyorum. Kısmet..

    YanıtlaSil
  2. Görkem Bey, sıra dışı olması yönüyle evden çalışma bir süreliğine belki cazip gelebilir ama uzun süreli evde çalışma bir müddet sonra sıkıcı olmaya başlayabilir. Çünkü evde kalmak, uzun süre evde vakit geçirmek özellikle yazıp çizenler için yazma ve konu bulma konusunda gerileme gibi bir riski barındırabilir. Yine de siz bilirsiniz. Allah gönlünüze göre versin. Yalnız eşinizin görüşünü yabana atmamanız aile saadeti yönünden önemli. Selamlar.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde