Ana içeriğe atla

"Bugün gönül kırdın mı?" **

Eskiden tekkelerde iki soru sorulurmuş:
1.      Bugün gönül kırdın mı?
2.      Namazını kıldın mı?
Birinci soruya evet diyene ikinci soru sorulmaz imiş...

Eski ve tekke kelimelerini duyunca içinizden birileri Celaleddin Rumi’nin: “…cancağızım, ne kadar söz varsa düne ait. Şimdi yeni şeyler söylemek lazım.dizeleriyle cevap vererek yeni şeyler söyle diyebilir. Doğru. Çünkü bu soruyu soracak tekke kalmadı bugün. Ama soru eskimez ve her asırda güncelliğini kaybetmeyecek bir soru.

Sahi, kaçımız ikinci soruya geçebiliriz? Günümüzde yapılacak sınavlara birinci soru olarak bu soru sorulsa sanırım çoğumuz ilk soruda kalırız. Hatta bize bir kolaylık sağlansa gönül kırdınsa da kırdığın gönlü yaz, sonra ikinci soruya geç dense…hangi birini anlatayım, hangi birini  yazayım deriz. Çünkü bir gönül kırmakla falan yetinmiyoruz bugün. Kırdığımız yumurta kırkı geçiyor maalesef.

Çoğu kırgınlıkların, incinmişliklerin, küskünlüklerin gerisinde hep gönül kırgınlığı yatmaktadır. Çünkü gönül yarası ve gönül kırgınlığı başka bir şeye benzemiyor. Gönül almak için çabalarken bir başka gönülü kırabiliyoruz. Kırılan kalbi tamir etmek mümkün olmuyor çoğu zaman. Tamir için özür dilense de, gönül alınsa da hiçbir şey eskisi gibi olmuyor, mutlaka izi kalıyor. Zaman zaman akla geldikçe uykusunu kaçırıyor insanın.

Bugün bir başka sorunumuz daha var. Kırdığımız gönlün farkında bile değiliz. Kırmışsak da kolay kolay hatayı kabul etmeyiz. Çünkü eskilere göre kendimizi daha da geliştirdik. Hemen savunma refleksimiz devreye giriyor. Asla burnumuzdan kıl aldırmıyoruz. Bırakın özür dilemeyi…hatta özür dileyecek biri varsa o benden özür dilesin gibi sözler de söyleyebiliyoruz. Kolay kolay vicdanımızın sesine kulak vermeyiz. Bir an için vicdanımızın sesini dinlesek bile bu sefer egomuz devreye giriyor.  Asla özür diletmiyor.

Gönül kırmanın bizim gibi namazda gözü olmayanlara bir de faydası var. İlk soru da takılıp kalacağımız için nasılsa namaz kılıp kılmadığımız sorulmayacak diyerek kendimizi namazdan muaf gibi de görebiliriz. Sözlerimizi Yunus’un bir dörtlüğüyle noktalayalım:
“Bir kez gönül yıktın ise 
 Bu kıldığın namaz değil 
Yetmiş iki millet dahi 
Elin yüzün yumaz değil

Gönül kırmayanlardan, gönül yıkmayanlardan olalım inşallah! 23/02/2017

** 26/02/2017 tarihinde Kahta Söz gazetesinde yayımlanmıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Sami Hoca

Sami YÜCE İçi nasıldı bilmem ama dışa karşı şen şakrak biri idi.  Bulunduğu ortamlarda insanları güldürmeyi becerirdi. Şaka yapar, şakadan da anlardı. Çağın yaşatan Nasrettin hocasıydı.  Girdiği ortama çabuk intibak sağlar, insanlarla hemen iletişim kurardı.  Uzaktakileri belirli periyotlarla telefonla arayarak hal hatır sorardı.  İnsan canlısı biri idi. Herkesin derdi ile dertlenirdi.  Büyükle büyük, küçükle küçüktü.  Eli açık biriydi. Yedirmekten, izzet ve ikramdan kaçınmazdı. Dinlendik, Avcıtepe, Habiller, Güneysınır İlçe Müftülüğünde, Güneybağ ve Mevlana Mahallesindeki camilerde görev yaptı.  Görevine sadık biri idi. Mesaisi namaz vaktinden namaz vaktine değildi. Namaz harici bile camideydi. Görev yaptığı camileri tertemiz tutar, camlarına varıncaya kadar caminin temizliğini yapardı.  Paraya önem vermediğinden midir para yönünden yüzü pek gülmedi. Paraya ihtiyacı olduğunda kredisi vardı. Kimden borç istese eli boş dönmezdi. Şu gün vereceğim derdi. Borcun günü geldiğinde gerekirse b

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder