12 Şubat 2017 Pazar

Ne mal olduğumuzu niçin söylemeyiz? -1-

Zaman zaman alışveriş yaparız. Bir şeyler alır, bir şeyler satarız. Genelde malımızı satarken göklere çıkartırız. Öyle bir anlatırız ki alıcı havada kapmaya çalışır. Çünkü mükemmel bir anlatımımız olur genelde. Anlatırken de malımızı gizleyerek olduğundan farklı göstererek satarız. Malı elimizden çıkartınca da iyi kar ettik diye övünürüz. "Aldatan bizden değildir" sözünü de aklımıza getirmeyiz. 

Güzel ahlak ile taçlandırılmayan  dini yaşantımız bizi birbirimize karşı güvensiz kılmaya devam edecek. Ne zaman iman ve ibadetimize ahlakımızı da katarsak insanlara güven veririz. Tadından yenmez bir Müslümanlığımız olur. Değilse bu iman ve ibadet bizi boğmaya devam edecek. Biraz örneklendirme yapalım isterseniz. 

Bu hafta mahallemdeki semt pazarına gittim. Tezgahlara bir göz attıktan sonra kamyonet ile getirdiği portakalını kasa kasa önüne yığmış bir pazarcının önünde durdum. Portakalı elime alıp hafifçe sıktım. Ben iyi bir portakalım, alabilirsin diyordu. 5 kilo verir misin dedim. Hemen poşete doldurmaya başladı. Tabii tezgahın bana görünmeyen kısmından. Kardeş oralar iyi değil dedim ise de "Hepsi aynı, hepsi aynı. İstersen buradan vereyim" diyerek arka tezgahtaki diğer kasadan doldurdu biraz da. Pazarcı portakalı doldurduktan sonra bir iyilik daha yapıverdi.  İçini göremeyeceğim şekilde el çabukluğuyla poşeti bağladı. Başka yerden birkaç daha alışveriş yaptıktan sonra iyiliksever pazarcımız tarafından bağlanan poşetimden hiçbir meyvem dökülmeden evin yolunu tuttum.

Akşam çaydan sonra sıra geldi meyve yemeye. Portakala baktım. Hiç tezgahta bana görünen ve al beni  diyen portakala benzemiyordu. Dış görünüşe aldanma, kalbini de bozma, bizzat içini test edelim dedim. Soydum. Don vurmuş bir portakal ile karşı karşıyaydım. Maalesef suyu da kalmamış. Portakal: "Bana kızma, benim suçum yok. Eksinin altında bir havada ben ancak bu kadar dayanabildim. Ben kendimi gizlemedim. Benim bu durumumu gizleyen sana benzeyen iki ayaklı bir mahluktur. Aslında o beni değil, kendini pazarladı. 5 lira karşılığında kendini ve dürüstlüğünü  sattı. Ne mal olduğu böylece ortaya çıktı. Sen bana değil, kendi hemcinsine kız. Böyleleri pirincin içindeki beyaz taş gibidir. Ederi de 5 liradır. Çok da ucuz yani. Verdiğin para seni öldürmez ama onu da ondurmaz bilesin. Kandırıldım diye de üzülme. Kandıran olmandan daha iyi değil mi? Kafana da takma, ederi beş lira olan bu mahluk için üzülmene ve kızmana değmez bile. Sen bu parayı düşürdüm say. Bir daha da ucuz mala yönelme. Sonra iyi mi kötü mü diye beni kontrol edeceğine biraz insan sarrafı ol. Satıcıya bak. Böyleleri analarını boyayıp babasına satan cinstendir. Pazarımızın da yüz karasıdır bunlar. Sen bilirim bir daha bu yaratıktan alışveriş yapmazsın. Zaten bu tipler aynı adama ikinci defa mal satamazlar. Her pazar günü yeni adam avlarlar. Tökezleyinceye kadar vurur kaçarlar. Günü kurtarırlar. Sen beş liranı elinin kiri olarak verdin, bir daha da bu adamı görmezsin, tanımazsın. Bunların işi hiç rast gitmez. Bakma böyle gözü açık olduklarına, el çabukluğuyla sahte mal verdiklerine. Bu tipler öne güzel malı koyan pazarcı esnafıdır. Akşam giderken de satamadığı çürük ve üşümüş mallarını pazarın içine döker giderler. Belediye onların pisliğini temizleyeceğim diye gece boyunca uğraşır durur. Kendisinden alınan  beş lira işgaliye parasını yirmi lira olarak belediyeden çıkartır.

Verdiğin beş lira, onun ya kendisinden ya ailesinden çıkar. Senin için rahat olsun. Yalnız böylelerini pazardaki dürüst esnaf bilir, belediye bilir, malına müşteri olan da bilir. Kimse de sesini çıkarmaz. Çünkü böyleleri kendilerine asla laf söyletmez, gerekirse kan akıtırlar. Sayıları gittikçe azalan bu tipleri Allah bildiği gibi yapsın.” 12/02/2017





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder