Ana içeriğe atla

Ne mal olduğumuzu niçin söylemeyiz? -2-

Çok kişinin kaldığı müstakil küçük evlerden 100 m2’lik evlere taşındık. Şimdilerde oralara da sığmaz olduk. Daha geniş ve yeni evler arama derdindeyiz. Sana yeterli gelse de gelen misafirinin garibine gidiyor: “Nasıl sığıyorsunuz bu eve” diyerek taaccübünü ifade ediyor.

2+1 olan 100 m2’lik evimi boşaltarak geniş bir eve çıktım. Eski ve küçük olan bu evi satayım mı, kiraya mı vereyim diye düşünürken ev, 15-20 gün boşta kaldı. Sonra kiraya verelim diyerek duyurusunu yaptım. Ne kadar kiralık ev arayan varmış meğer. Aynı gün 15 kadar kişiden “Evinizi tutmak istiyoruz” telefonu geldi. Bazı kişiler, belirttiğiniz kiradan da yüksek veririz, yeter ki verin, dedi. Kendilerine, ilk arayan kişi eve baksın. Tutmazsa size dönerim, cevabı verdim. Evi kiralamak isteyen kişi ile belirlediğimiz vakit evin önünde buluştuk. Eve baktı. “Tutuyorum” dedi. Kim oturacak dedim. “Babaannem, babam ve küçük biraderim” dedi. Oturacakları getir, kendileri görsün, dedim. Gitti babaannesini getirdi. Eve baktılar. Ev size yaramaz dedimse de “tutuyoruz” dediler. Ev bekar öğrenciler için daha uygun, size gelmez. Evin görünüşüne aldanmayın. Ev kullanışlı değil, kışın çok yakıt parası verirsiniz. Çünkü mantolaması yok. Mutfaktaki balkonu içeri almıştım, yerine PVC yaptırdım, rüzgarı kesemedim, kışın buradan soğuk üfürür, apartmanın içi düzensiz, nem kokusu var, boya ve badanaya ihtiyacı var. Yukarıdaki komşunun küçük çocukları var, seslerinden rahat edemezsiniz, dairenin en sıcak odası şu küçük oda, bakın şuralar çatlamış, buralar yarılmış…” diyerek evin durumunu anlattım. Ardından tutuyor musunuz dedim. “Tutuyoruz, biraz indirim yapabilir misin? Gerçi istediğin kira da yüksek değil” dediler. Tutuyorsanız 50 lira almayayım, dedim. Dairenin anahtarlarını vererek hayırlı olsun dedim.

Kira zamanı gelince kiracımız kira bedelini düzenli bir şekilde getirmeye devam etti. Bir gün kirayı getirdiği zaman "Nasıl evden memnun musunuz, var mı bir sıkıntı" dedim. “Geçen gün ağabeyimle beraber kulağını çınlattık. Evin durumunu ağabeyime anlatınca" ağabeyim: ‘Ev aynen ev sahibinin anlattığı gibi. Adam bize evini gösterirken başladı evini kötülemeye, eksikliklerini anlatmaya. İçimden bu adamın gözü bizi tutmadı. Anlaşılan evini vermeyecek dedim. Sonunda verdi. Anlattıkları aynen bir bir çıktı. Adam bize her şeyi anlatmış, biz bu şekilde tuttuk, söyleyecek hiçbir şeyimiz yok’ dedi.

Başımdan geçen bu olayı anlatınca çok dürüst olduğum anlaşılmasın. Maalesef o güzel haslet yeterince yok desem mübalağa etmiş olmam. Vermek istediğim mesaj malımızı olduğu gibi satışa çıkarmak. Elde de kalır, satılır da. Gördüğünüz gibi evin durumunu, eksikliklerini anlatınca kiralık evim elimde kalmadı. Kiracım evinden memnun, bense kiracımdan. Kirayı alırken de gönül rahatlığıyla alıyorum. Çünkü ne ise onu söyledim. Kiralayan da bu şekilde kabul etti.

Bir önceki http://dilinkemigiyok.blogspot.com.tr/2017/02/ne-mal-oldugumuzu-nicin-soylemeyiz.html” başlıklı yazımda pazarcı esnafının bozuk malını allayıp pullayarak sattığına değinmiştim. Burada da allayıp pullamadan yaptığım bir alışverişe değindim. Paramıza haram karıştırmayanlardan olalım inşallah. Olanı, olduğu gibi anlatalım. Çünkü bir şeyin bir kısmını söylemek yalanın kardeşidir. Doğru sözlü olan, sözümüzün eri kişilerden olmamız temennisiyle. 12/02/2017

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde