Ana içeriğe atla

"İntihal" başlıklı yazıma cevap geldi *

04/02/2017 tarihinde Gazetemizde  "İntihal/aşırma/hırsızlık/sahtekarlık" başlıklı bir yazı kaleme almış, 20/12/2015 tarihinde "Maliyeti yüksel nesil" başlıklı yazımın bir başkası tarafından başlığı ve yazının girişinde  yapılan bir kaç değişiklikle birlikte bir başka haber sitesinde "Çocukluğumuz ve çocuklarımız" başlığı altında 03/08/2016 tarihinde aynen yayımlandığını ifade etmiş, ilgili site yönetiminden bu yazı ile ilgili cevap beklediğimi ifade etmiştim.

Sitenin Genel  Yayın Yönetmeni ABD'de yaşadığı için kendisiyle  e-posta marifetiyle birkaç defa yazıştık. "Bu durumu yazara sorduğunu, kendisinden cevap beklediğini” ifade etti birkaç defa. Nihayet gecikmeli de olsa yazar, kendisine durumu izah eden bir e-posta göndermiş:

Selamün Aleyküm ...;
Hakkını helal et canım, gönderinizi yeni gördüm.
Epeydir belle ilgili rahatsızlığım sebebi ile yazılan ve gönderilenlere pek bakamadım. 
Burada basi  geçen yazıyı da yeni gördüm. O yazının sitemize gönderileceği günlerde de biraz rahatsızlığım vardı ve oğluma "… sitemize bir yazı göndermem lâzım. Bilgisayardaki "çocuk yetiştirilmesi" üzerine hazırladığım yazılarımdan birini gönderebilir misin? dedim?  O da olur dedi ve biraz sonra " gönderdim baba " diyerek yanıma geldi.
Ve arada geçen bunca zaman ben hangi yazımı gönderdiğini bilmiyordum. Sizin bu gönderiniz üzerine yazıya bakınca bana ait olmadığını gördüm. Meğer oğlum benim yazılarımdan birini değil, nereden bulduğunu bilmediğim bir yazıyı göndermiş. Halbuki benim ÇOCUK YETİŞTİRİLMESİ üzerine onlarca yazım var. Ben onlardan birini gönderdi diye biliyordum. Yazının sahibi arkadaştan özür dilerim. Demek ki böyle hatalar da oluyor. Bunu nasıl yapmış anlayamadım. İşten geldiğinde bunu öğrenmiş olacağım inş. Halbuki yazının çocuk yetiştirmeyle de alakası yok ama? Tekrar arkadaştan özür dilerim.”

Yazarın kendisi ile telefon, e-posta vb durumla görüşemesek de üçüncü şahıs aracılığıyla gelen cevabi yazısını aynen yukarıya kopya ettim. Sadece genel yayın yönetmeninin ve sitenin adını  noktalama ile ifade ettim. Cevabi yazıyı gönderen yazarın ismine de yer vermedim. Zaten istemeyerek de olsa “İntihal” başlıklı yazımda prensibim olmamasına rağmen sitenin ve yazarın adından bahsetmiştim. Bu yazımda isimlere yer vermedim. Zira isimlerle işim yok.

Yazarın sitede kendi adı ile yayımlanan yazısının kendine ait bir yazı olmadığını kabul etmesi -yazarın kendi adına gönderilen yazıdan haberinin olmaması, yazımın yazarın yaşına uygun bir şekilde uyarlanması bana manidar gelse de- benim için yeterlidir. Genel Yayın Yönetmeninden sitede yayımlanmış yazının kaldırıldığını ifade eden ikinci bir e-postası da gelmiştir.

Gazetemizin sayfasını şahsımla ilgili böylesi bir yazı ile meşgul etmem de hoşuma gitmedi. Fakat “İntihal” başlıklı yazıyı yayımladıktan sonra gelen cevaptan bahsetmesem olmazdı. Basın  hukuku ve etik değerler açısından yazının bu şekilde sahiplenilmesini şık bulmadığımı da ifade etmek isterim.

Takdir yine sizin! 12/02/2017

* 15/02/2017 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde