13 Şubat 2017 Pazartesi

Kadınların yüklendiği misyon

Bazıları ağzını açar açmaz "Bu ülkede kadın olmak zordur. Çünkü kadın ezilendir, işkence görendir, baskı altındadır, hakkı verilmez, hep çiğnenir, erkek egemen bir toplumda yaşıyoruz, kadına değer verilmiyor, her yeri erkekler doldurmuş, bak mecliste bile ne kadar azınlıklar, Aile Sosyal Politikalar Bakanı bile erkek..." gibi cümleleri işitirsiniz hemen.

Her konuda olduğu gibi yine sap ile saman karıştırılıyor. Bir bakıyorsunuz kadın el üstünde, yine bir bakıyorsunuz kadın ayaklar altında. Bu tür serzenişlerin doğruluk payı var mıdır? Vardır elbet. Fakat sorunu yanlış yerde arıyoruz. Sorunu doğru tespit edemezsek çözüme de kavuşamayız. Havanda su döveriz hep. Bu ülkede sorun insan ve insanlık sorunudur. Güçlünün güçsüzü ezmesidir. Kimin gücü kime yeterse dağ kanunları geçerlidir. Kadın çocuğunu, erkek eşine gücünü gösterir. Biriyle kavga edeceksek bile güç gösterisi yapabileceğimizle yaparız kavgamızı. Kişinin gücüne, kuvvetine, cüssesine bakarız. Eğer alt edemeyeceksek alttan alırız. Güç gösterisidir bizdeki.

Biz yine kadının ezildiğini varsayarak konumuza dönelim. Kadın yeri geldiği zaman erkeği elinde oyuncak eder, yeri gelir  erkek kadını. Burada asıl sorgulanması gereken kadının kendini kullandırmasıdır. Bugün kadın her alanda elinin hamuruyla erkek işine karışıyor veya karıştırılıyor. Bir bakıyorsun erkeğin yapacağı işte kadın, kadının yapacağı işte erkek var. Alanlar geçişken haline geldi maalesef. Bu durumda kadın daha fazla iş yükü alacağından gücünün üzerinde bir yük ile karşı karşıya kalmaktadır. Hem vücut yapısı, doğurganlığı, anne olması, çocuk yetiştirmesi, ev işleri başlı başına küçümsenemeyecek kadar büyük bir iş iken bunlara ilave olarak dışarıda herhangi bir iş üstlenmesi kadının kendisine ve kadına yapılan bir eziyettir. Böyle bir tespiti yapınca hemen birileri: “Kadını eve hapsetmeye çalışıyor, zaten bunların bilinçaltında bu var. Kadın köledir bunlara göre…” şeklinde bir savunma/saldırma refleksi ile karşı karşıya kalıyorsunuz. Kadın eve hapsolsun gibi bir düşüncem yok. İsteyen iş hayatında olur, isteyen olmaz. Kadınlar iş hayatında olacaksa da bünyesine uygun işlerde part time çalışabilmeli ki, asli işlerine zaman ayırabilsin. Yoksa tıpkı erkek gibi mesaiye tabi olan bir kadın için hayat çekilmez olur. Bu durumda iki işinden birini aksatacak; ya evini ya da işini. Dışarıda çalışması elzem olmayan birinin çalışmayı seçip çocuğunu bir başkasına emanet etmesi geleceğimizin teminatı çocuklarımızın büyütülmesini ciddiye almamak demektir.

Kadının tıpkı diğer erkekler gibi dışarıda çalışmasının yanında kadınlarla ilgili bir başka sorun daha var. Kadın bugün  kullanılan bir obje haline gelmiştir. Modada, sanatta, reklamda, pazarlamacılıkta, haber ve TV sunuculuğunda hemen hemen her yerde vitrinde göze ve görselliğe hitap edecek şekilde boy göstermektedir. Hele bir de anadan üryan soyunarak rol almaları, podyumlara çıkmaları kadının göze hitap eden bir meta olarak görüldüğü imajını vermektedir. Kabiliyetli olduğu alanlarda çalışmasının yanında maalesef vücudu teşhir edilen meslekler de vardır.  Kadın olmak zor gerçekten. Eziyet çekiyor. Biraz da bu zorluğa bazı kadınların teşne olduğu görülmektedir. Kadını ve haklarını savunanlar biraz da çoğunluk kadının kabul etmediği vücudun teşhiri konusunda seslerini yükseltmelidir. Kadın kendini kullandırtmamalıdır.

Unutmayalım ki her şey para değildir. Kadının her alanda olması adaletin değil, eşitliğin bir gereğidir. Eşitlikte ise hakkaniyet olmaz. Çalışılacaksa da kimliğimizden, özümüzden ve değerlerimizden ödün vermeden iş hayatında olalım. 

Bir elmanın yarısı olan kadının sorumluluğu başkadır, erkeğinki başkadır. İnsanoğlunun başına ne gelirse kendi yapıp ettiğinden dolayıdır. 13/02/2017


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder