Ana içeriğe atla

Meraklısı için "Candy crush soda saga" nedir?

Bu yazım sanaldan oyun isteği gönderenlere...
Sanal medyayı kullananlar bilir. Diğerleri buna Fransız kalır. 
Bu profili  tanıyalım. Oğlum sana söylüyorum, kızım sen dinle!

Bir oyundur, nasıl oynanır, kimler oynar, niçin oynanır bilmem, hiç de merakım olmadı. Ama gel gör ki aşağıda kendisini anlatacağım bu kişi bu oyun oynama isteğinden hiç vazgeçmedi, derdi nedir onu da bilmiyorum.
Bu oyunu gönderenin;
-Lise okul numarası 4111
-Evli ve evlenecek yaşta çocukları var.
-Kendisi Diyanetin taşrasında çalışan ve emekliliği gelmiş birisi. 
-Oyun oynama konusunda mahirdir. 
-Oyun oynama isteği göndermede inatçı mı, inatçı.
-6000 küsur ayetin içerisinde kendine "Şüphesiz Dünya hayatı oyun ve eğlencedir" ayetini düstur edinmiştir.
-Anlaşılan günlük 2.5-3 saatlik mesainin dışında zamanı boldur.
-Ya çok dertlidir, derdini unutmak için oynar ya da çok keyiflidir, zevkten oynar.
-Babası, yardım ve iyiliksever olsun diye kendisine Habeş Kralının ismini vermiş, soyadı da tıpkı adı -gibi-güzel.
-Yazdığımı gören 12 yaşındaki oğlum, "Baba! Bu oyunu oyun isteği olarak gönderenler bir şeyler kazanıyorlar, o yüzden gönderiyorlar, ben bir defa oynadım, başka da oynamadım" deyince bu şahsın puan biriktirme derdinde olduğu anlaşılıyor.
Ne olur! Kardeş! Beni bırak, ben senin seviyene çıkamam, haydi başka kapıya, bu kapıdan sana ekmek yok diye yazmak isterdim ama vazgeçtim. Bak hala sınıf arkadaşım olduğunu söylemedim. Ama suç sende değil, asıl suç 5 yaş küçüğüyle aynı sınıfta okuyan bende. Şimdilik bu kadar yeter, devam ederse cemaziyel evvel ve ahirini de açıklayacağım, sana yazdıklarım da diğerlerine küpe olsun, bana da küpe olsun: Bir daha liseye gidersem akranımla okuyacağım. Bu bir tehdit mi dersen evet tehdit, haberin olsun.

Gerçi ben kime yazıyorum, sen zaten oyun ve oynaştasın…Desene yazdıklarım yine  boşa gitti. 25/02/2015

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde