Siyasi parti, sendika, STK, cemaat, vakıf, dernek, bir
oluşum; adına ne derseniz deyin kurulurken çoğunda bir samimiyet, bir hizmet
etme anlayışı hakimdir. Kuruluş esnasında bu hizmette ben varım deyip orta yere
çıkanlar bin bir sıkıntıya katlanarak gece gündüz dağ-taş demeden
aldıkları görevi ifa etmeye çalışırlar. Oluşum kendisini ispatlamadığı için
görev alacak nefer bulmakta da zorlanırlar. Böylesi çalışmalarda bir rant,
makam-mevki gibi beklentiler olmayınca çalışan az sayıdaki kişiler arasında bir
gönül bağı olur, kenetlenme olur, içtenlik olur, gönül rahatlığı olur. Çünkü bu
tür hareketlerde davaya hizmet Hakka hizmet anlayışı vardır.
Ne zaman ki bu hareket büyümeye yüz tutsun, bir gelecek vaat
etsin, bir güç olmaya başlasın, hemen etrafını dolduranlarda bir artış olur.
İnsanlar buralarda görev almak için yarışmaya başlar. Kuruluşunda cazibe
merkezi olmayan oluşumun isimsiz kahramanları ne oluyoruz demeye kalmadan
dağdan gelenler tarafından koltuklar doldurulmaya başlanır, suyun ağzı tutulur,
davaya hizmet etmek isteyenlerin sayısında müthiş bir artış olur. Zamanında
sağlam temeller atılmadan, prensipler ortaya konmadan fahri bir anlayışla
yürütülen duygu, düşünce, fikir ve hareket birliği yeni gelenlerle birlikte
çıkışındaki samimiyeti kaybetmeye başlar. Çünkü rüzgarın ters esmeye
başlamasıyla birlikte hormonlu bir şekilde hızlı bir şekilde büyüyen hareket
zirveye çıkmıştır. Zirvedeyken artık hareketin nimetlerinden, rantından,
makam ve mevki dağıtmasından faydalanan yeni bir zümre türer ve bunlar harekete
yön vermeye başlarlar. Dünkü isimsiz kahramanlar ise arşive kaldırılır.
Makam-mevki dağıttıkça artan üye sayısı yönetimde görev alanların başını
döndürür. Bu bizim başarımızdır, biz bu görevi aldığımızda şuradaydık, şimdi
ise bir numara olduk. Saltanat sürmek, hareketin nimetlerinden faydalanma
zamanıdır artık. Üye bakımından dava büyümüş, emsallerine fark atmış, elindeki
güç sayesinde üyeleri belirli makamlarda görev almaya başlamışlardır. Dün
esemesi okunmayan fakat samimiyetinden şüphe edilmeyen bu hareket büyüyüp bir
güç olunca yapılan bireysel hata ve yanlışlar kurumsallaşmaya başlıyor. Üye
bakımından büyümesine rağmen değerlerini kaybettiğini, itibar kaybına
uğradığını hissedemez bile. Zaten samimiyet de kalkar ortadan. Herkes
geleceğini garanti altına almak, bir yere gelmek, bir yere çıkmak için orayı
basamak olarak kullanmak derdindedir. Rızayı ilahi aranmaz artık burada.
Geçmişin alışkanlığı olarak her ne kadar dillerinden doğruluk, dürüstlük,
adalet, hakkaniyet, liyakat ve ehliyet düşmese de pratik tersini söylemeye
başlar bu durumda. Çünkü hepsi sözde kalır.
Hem dava itibar kaybeder, hem de hareketi yönetenler. Ama
zirve itibar kaybını gölgeler. Hatta insana doğru yolda olduğunu bile söyletir
nefis. Çünkü oluk oluk insanlar hareketin bir ferdi olmak için geliyorsa
hatanın görülmesi zaten mümkün değildir. Hele bu hareket bir de siyasi bir
parti ile dirsek temasına girmişse önünde kimseler duramaz artık. Astığı astık,
kestiği kestiktir. Çünkü arkasında koca bir siyasi güç vardır. Devlet vardır.
Kim tutar bunları. İstemediği adamları yok eder, üyelerine bir parmak bal
çalar. Heveslileri, kendini pazarlayanları teşnedir böyle yerlere. Yukarıdan
aşağıya doğru kendinin sözünden çıkmayacak VİP kişilerle donatır kadroları.
Kimin ne demesi önemli değil, yapılanlar doğru mu yanlış mı sorgulanmaz artık.
Su akarken suyu doldurmak lazım anlayışı hakim olur. Kafasını çıkarmak, itiraz
etmek isteyenler de bir şekilde ya makam sahibi yapılarak susturulur, ya da
görünen ve görünmeyen bir baskıyla sindirilir.
Çok iyi anlatamadım ama işte ben buna savrulma diyorum.
Samimiyetin kaybolmasıdır. Şöhret ve makamın insanları, dava erlerini esir
almasıdır. Adaletin, güvenin, itimadın zedelenmesi, yok olmasıdır. Güç
zehirlemesidir. Makam, mevki ve şöhretin esir aldığı dava erlerini görünce
"Keşke bu dava büyümeyip küçük kalsaydı da dava içtenliğini kaybetmeseydi.
Dürüstlüğün timsali olarak parmakla gösterilenler olsaydı" diyesi geliyor
insanın. 19/02/2017
Yorumlar
Yorum Gönder