Başka ülkeleri bilmem ama bizde kamuda bir iş bulmak, masa başında
çalışmak, 08.00-17.00 mesaisine tabi olmak, bedenen çalışmamak, sosyal
güvence ve geçimimizi sağlayacak bir ekmek kapısı bulmak için okunur.
Milyonlar üniversite kapısında ter döker her yıl. Olmadı mı bir daha denenir,
bir daha denenir. Üniversiteyi bitirip iş bulunca hedefimize ulaşmış oluruz.
Okuma işi de biter. Çünkü amaç hasıl olmuştur.
Hepimizin hayalidir bir bordro mahkumu olmak. Aslında devlette çalışmayı
istemek; ben ne uzayacağım, ne de kısalacağım. Kendimi de geliştirmeyeceğim,
bir şey üretmeyeceğim, ayağımı maaşıma göre uzatıp gül gibi geçineceğim
demektir. Okuyup da devlette görev almayanların sayısı çok azdır. Görev alıp da
istifa edenlerin oranı da aynı şekildedir.
Amaç; okuyup iş-güç sahibi olmak olunca okuma bizde ahlakımıza da
yansımıyor. Çünkü okulu kültürlü olalım, okumanın en iyisini yapalım, öğrenelim
diye bir derdimiz olmayınca okumadan beklenen davranışlar da ortaya çıkmıyor.
Çalışıp memlekete ve insanlığa faydalı olalım diye bir düşüncemiz de olmaz.
Varsa yoksa kendi rahatımız, terlemeden akşamı yapmak.
Okumayı seçip başarılı olanların çoğu da alt ve orta gelire sahip ailelerin
çocuklarıdır. Ailesinin durumu iyi olanların çocuklarının pek okumada gözü
olmaz. Ailenin serveti ona yeter de artar bile. Az sayıda okuyan maddi
imkanları iyi olan çocuklar da ailesi tarafından özel okullarda okutulduktan
sonra aile şirketinin başına geçirilir.
Dar ve orta gelire sahip ailelerin çocukları okuyup da görev almayınca veya
alamayınca bir başka alana da kayıp iş yapma yoluna gitmiyor. Çünkü kendisinde
ve ailesinde: "Bunca emeğim var, ben bunca yılı boşu boşuna mı okudum,
mesleğimle ilgili çalışmak istiyorum" düşüncesi hakimdir. Kendileri böyle
bir psikolojiye sahip olmasa bile etrafından bazı işgüzarlar: "Sen o kadar
yılı bu işi yapmak için mi okudun, bu yaptığın işi diploma sahibi olmadan da
yapabilirdin" diyerek ajite etmeye devam ederler.
Dar ve orta seviyedeki gelir grubunun çocuklarının okumayı seçmesi, zengin
ailelerinin çocuklarının okumada gözü olmamasını değerlendirdiğimiz zaman bizim
ülkemizdeki okuma amacına uygundur. Doğru bir düşünce olmasa da ülkemiz
insanının bilinçaltını ifade etmektedir.
Ne yapıp ne edip iş bulma gayesiyle okumaya bir son vermek gerekiyor.
Okunacaksa eğer mutlaka bir katma değer üretmek, aldığımızdan daha fazla vermek
hedefimiz olmalı. İnsanlık tarihinde icat yapan mucitler olarak ismimizi duyurmamız
lazım. Çok bilgim yok ama dünya tarihinde bordro mahkumu olup da yeni bir icat
ortaya koyan var mı? Hep merak etmişimdir. Olacağını sanmıyorum. Varsa da bu
şekil üretici kafanın sayısı bir elin parmaklarını geçmez.
Okunacaksa İmamı Azam Ebu Hanife gibi olmalıdır bizim okumamız. Okuyup
kendisini ispatladıktan sonra devlette görev almayan ender kişilerden biridir.
Çünkü kendi işini yapmıştır. Hiçbir devlet adamına eyvallah dememiştir. Görev
alması için kendisine yapılan baskılara da boyun eğmemiştir. Hem talebe
yetiştirmiş, hem ticaretini yapmış. Kazancını da yeri geldiği zaman ihtiyaç
sahiplerine dağıtmıştır. Asırlar geçmiş olmasına rağmen büyüklüğünden hiçbir
şey kaybetmemiş, ticaretinden ziyade fıkıh alanındaki yaptığı hizmetlerle anılır
olmaya devam etmiştir. Verdiği fetvalarda kimsenin etkisi altında kalmadan
inandığı doğruları savunmuştur. Belki de büyüklüğü onun serbest
çalışmasındadır. Çünkü şöyle karar verirsem ekmeğim kesilir, baskı görürüm
endişesi taşımamıştır.
Okumayıp cahil kalalım iddiasında değilim. Zenginimiz de okusun, fakirimiz
de. Okumanın en iyisini, en mükemmelini yapalım. Hangi gaye ile okursak
okuyalım Ebu Hanife'nin okumasını örnek alalım. Sadece sınıf geçmek, iş bulmak
gayesi olmasın. Ekonomik özgürlüğünü elde edemeyenler birilerinin mahkumu
olurlar, bir şey de üretemezler. Unutmayalım ki rızkın onda dokuzu
ticarettedir. Okumayı seçince ticareti, ticareti seçince okumayı ihmal
etmeyelim. 19/02/2017
Yorumlar
Yorum Gönder